Bir varmış, bir yokmuş. Damla adında bir kız varmış. Bir
gün Damla kaybolmuş. Az gitmiş, uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş. Altı ay bir
güz gitmiş. Sonunda bir de bakmış ki yolda bir kitap. Merakından dayanamayıp
açmış kitabı. Damla birkaç saniye sonra kendini yeşil, mavi, turuncu ağaçların, rengarenk
otların ve çalıların, rengarenk çiçeklerin ve masmavi şelalenin olduğu
bir peri dünyasında bulmuş. Orada başka bir peri varmış. Kahverengi saçlı,
kahverengi gözlü, turuncu elbisesi varmış. Demiş ki: “ ‘Biri yer, biri bakar,
kıyamet ondan kopar.’ denir. Ama bizde tam tersidir.’’ demiş.
Bu ülkenin bir de cadısı varmış. Cadı
maskeli, mor kemerli, siyah elbiseliymiş. Periyi ve Damla’yı gören cadı onlara
plan kurmuş. Kızı gece saraydan kaçıracakmış ve sonra tek boynuzluları
çalacaklarmış. Saraya girip çok yorulduğu için uyuyan Damla’yı birkaç peri
koruyormuş. Cadının tuzağını fark etmişler. Periler kol kanat gerip cadıyı
yenmeye çalışmışlar. Cadı da yardımcıları ile el ele, kol kola girip kızı
almaya çalışmış. Ama başaramamışlar. Çünkü her yer tuzaklarla doluymuş. Periler tuzakları
gözlerini kırpmadan, zar zor hazırlamışlar. Mesela dışarıya bir çukur kazıp
yapay çim koymuşlar. Cadı tuzağa düşmüş. İçinde su olduğu ve cadı yüzmeyi
bilmediği için boğulmuş. Ve bir daha hiç görülmemiş. Periler birlikten kuvvet
doğduğunu öğrenmişler. Cadı gitti diye kimisi zilleri takıp
kimisi zilsiz oynamışlar. Periler baş başa vermeyince taşın yerinden
kalkmadığını anlamışlar.
Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine.
Gökten üç elma düşmüş, kimin ne muradı varsa onun başına… Yağmur KASKAN 5-B