Akıllı insan, Allah’ın
ona verdiği aklı kullanır, kafasındakini sorgular, olaya birçok taraftan bakar.
Ama akılsız insan, aklına ilk geleni söyler. Olayı hiç kavramadan söylediği
için de hep yanlış sonuçlara ulaşır. Örneğin sosyal bilgiler sınavı oluyor. Bir
öğrenci sınavı hızlı ve yanlış diğeri ise yavaş ve doğru yapıyor. Doğru yapan
mantığına baka baka gidiyor. Yanlış yapan ise ezberlediklerini yazıyor. İşte
böyle bir durumda aklını kullanan kazanıyor. Başka bir örnek daha vereyim. Bir
kişi bir kişiye bir şey söyleyecek. Hiç ayrıntısını vermeden, sonunun nereye
varacağını düşünmeden söylerse kötü bir sonuca ulaşabilir. Ama ayrıntısını
vererek, ucunu düşünerek söylerse iyi bir sonuç alır. Kısacası bir cevap
verirken aklımızı kullanmalıyız. Nehir OZMAN 6-A
26 Şubat 2018 Pazartesi
BU BİR RÜYA MI?
Günlerden bir gün
Miguel jet skisiyle çocuğunu okuldan almaya gidiyordu. Etrafın ne kadar kirli
olduğunu biliyor ama buna aldırış etmiyordu. Çünkü “Kirlenmek güzeldir.” diyordu.
Bu söz Omo reklamlarından alınmıştı. 2000’li yılların başında Omo’nun böyle bir
reklamı vardı. Neyse Miguel çocuğu Ayşen’i okuldan almak için jet skisini
durdurdu. Ayşen onu uçan kaykayıyla çatıda bekliyordu. Bir anda aşağıya indi ama
hala havadaydı. Miguel, Ayşen’i jet ski’ye yerleştirdikten sonra ona Fruko
gazozun son modelini verdi. Yani altında on yüz bin milyon baloncuk ile uçanlardan.
Ayşen gazozunu içerken Miguel de yavaş yavaş eve doğru ilerledi. Eve
vardıklarında Ayşen’in annesi Lopez yemek hazırlıyordu. Ayşen “Anne, yemekte ne
içeceğiz?” diye sordu. Lopez, “Ayşenciğim, akşam yemekte makarna suyu ve
sebzeli tavuk suyu içeceğiz.” dedi. Ayşen bu sıvıları çok severdi ama babası
Miguel’in en sevdiği sıvı menemen suyuydu. Annesi Lopez ise avokado salatası
suyunu severdi. Akşam oldu, yemekler yendi. Bütün ailenin elinde şeffaf telefonları
vardı ama yine de televizyon çalışıyordu. Miguel kızına “Ödevin var mı?” diye sordu. Ayşen “Yok babacık.” dedi. Lopez mutfağa
gidip tatlıları getirdi. Ayşen tatlı yemeğe bayılırdı. Tatlı olarak aşure suyu
vardı. Tatlısı biten Ayşen odasına gitti.
Odasının duvarları
şeffaftı ve etrafta balıklar vardı. Yeni evleri suyun altındaydı. Odasında
oynamaya başlayan Ayşen’in yanında bir anda bir yunus belirdi. Ayşen yunus ile
oynamaya başladı. Ama bir süre sonra yunus ortadan kayboldu. Ayşen çok üzüldü
tam o sırada Ayşen’in tavanında renkli denizyıldızları belirmeye başladı. Ayşen
hangisine dokunsa onun rengi değişiyordu. Ayşen bunun çok eğlenceli olduğunu
düşündü ama bir süre sonra denizyıldızları da kayboldu. Ayşen etrafına bakındı
ve aniden odası sarsıldı, gelen beyaz balinaydı. Yanlışlıkla Ayşen’in odasına
çarpmıştı. Ayşen ona bir şey olacak diye çok korktu. Daha sonra yunus, beyaz
balinaya yardım etmek için yine geldi sonra ikisi birlikte odadan uzaklaştılar.
Tam o sırada bir denizatı geldi ve Ayşen’e “Seni suda gezdirmemi ister misin?”
diye sordu. Önce Ayşen onun nasıl konuştuğunu anlayamadı ama sonra “Tamam, çok
isterim.” dedi. Birlikte suyun altında dolaşmaya başladılar. Denizatı Ayşen’i rengârenk
deniz canlılarının olduğu bir mağaraya götürdü. Orada renkli balıklar, renkli
taşlar ve mercanlar vardı. Muhteşem bir yerdi. Denizatı Ayşen’e “Gel, seninle
oyun oynayalım!” dedi. Ayşen mutlulukla “evet” diye bağırdı. Oyun parkına
benzeyen bir yere geldiler. Sanki bir salıncak ve bir trambolin vardı. Birlikte
oynadılar. Artık eve dönme vakti gelmişti, Ayşen denizatının sırtına bindi. Denizatı
çok hızlı gidiyordu. Aniden durması gerekti ve Ayşen düştü. Ne olmuştu? Ayşen bir
anda uyandı ve böyle bir şey olmadığını anladı. Koşarak anne ve babasının
yanına gitti. Olan bitenleri onlara anlatmak için sabırsızlanıyordu. İdil SERTER 6-B
22 Şubat 2018 Perşembe
BUMERANG
Son
zamanlarda sıkça yaşadığımız, kış aylarındaki bahar havaları, yaz aylarındaki
aşırı sıcaklar, zamanında yağmayan karlar, yağmurlar, camları kıracak
büyüklükteki dolular, 10 dakika içinde sel götüren ve göle dönen şehirler…
Yıllardır zarar verip hoyratça kullandığımız doğa artık bizi tehdit etmeye
başladı. Adeta “Aklınızı başınıza alın!’’ diyor bizlere. Bizler de sosyal medya
üzerinden, doğanın ağzından, okyanusların ağzından insanoğluna gözdağı veren
videolar paylaşıp duruyoruz.
Ama
artık şefkatli, cefakar “Tabiat Ana” kavramı yıkılmakta. Sözü geçen tarafın
kendisi olduğunu paranın ve betonun onu yenemeyeceğini her fırsatta
hatırlatıyor bizlere. Yıprata yıprata ellerimizle yarattığımız bu canavar artık
bize hesap soruyor. Yiğit YILMAZ 6-B
DÜNYADA SAVAŞ OLMASA
Aslında bizler çok
şanslıyız, ailemiz ile istediğimiz yere gidebiliyor ve eğitim alabiliyoruz ama
herkes bizim gibi değil. Diğer ülkelerde de bizim gibi olanlar var ama her yerde
savaş var ve bu savaşlarda bebekler, çocuklar, yetişkinler ölüyor. Yüzlerce
canlı bu savaşlarda evinden, ailesinden, hayatından oluyor. Niye dünyamızda
kötü düşünen, kötü duyguları ve davranışları olan insanlar var hiç bilmiyorum.
Hepsi onların elinde, kendilerini iyi şeylere verip iyi olmak varken niye
kötülüğü seçiyorlar, bilmiyorum. Niye masum insanlara saldırıyor ve insanları,
hiç tanımadıkları insanları öldürüyorlar, anlamıyorum.
Bu savaşlarda çocuklar
sakat kalıyor, hastaneler onlara güzel bakamayınca ömür boyu öyle kalıyorlar. Savaşlardan
sonra göç etmiş yetişkinler belki yaşadıkları yerlerde öğretmen, doktor, avukat
ise buralara geldiklerinde 15 – 20 kişi yaşıyorlar.
Bu dünyada savaşlar
olmasaydı keşke. Keşke bu dünyada her yerde barış olsa. Bombalar patlamasa,
insanlar ölmese, tüfek sesleri kesilse, insanlar rahat rahat yaşayabilse. İdil SERTER 6-B
21 Şubat 2018 Çarşamba
YURTTA SULH CİHANDA SULH
Artık haberlerde teröre karşı cesurca mücadele edip şehit düşen
oğullarını son yolculuklarına uğurlayan ana babalardan başka bir şey
göremiyorum. Küçücük çocuklar, olanlardan habersiz teröristlerle göğüs göğse
çarpışıp geri dönemeyen babalarını arıyor.
Neden insanlar diğer insanlardan üstün olmaya çalışır ki? Niye diğer
insanlara kötülük yaparlar? Bunlar hiç anlam veremediğim sorunlar. Bir yerde
kardeşçe, mutlu bir hayat yaşamak varken niye bir ülkeyi dağıtmak istiyorlar?
Bombaların patladığı mermilerin havada uçuştuğu bir yerde yaşamayı kim ister
ki? Keşke dünya böyle olmasa…
Canlı bombalar var bir de. Sokağın, alışveriş merkezinin, hava limanın ortasında patlatıyorlar
kendilerini. Ben bombayı üstünde taşıyıp kendi ve yakınlardaki canlı, cansız
varlıklara zarar veren insanlara değil; onları böyle bir şey yapmaya zorlayan
insanlara kızıyor, şaşırıyorum. Ben kimsenin hiçbir baskı ve tehdit altında
olmadan böyle saçma bir şeye kalkışacağını sanmıyorum. Birinden nasıl böyle bir
şey isteyebilirler ki? En acısı da o patlamada ölen hiçbir günahı olmayan mutlu
insanların durumu. O patlamada ölen kişi ailesi için gece gündüz demeden
çalışan bir baba. Belki de oğluna güzel yemekler yapmak için pazara giden bir
anne o patlamada ölen.
Terör çok kötü bir şey. Dağlarda,
bayırlarda vatanını korumaya çalışan gencecik, temiz yürekli askerler koruyor
bizleri. Birçok şehit veriyoruz her geçen gün. Ama Türkiye güçlü bir ülke.
Tarih boyunca tüm dünyaya gösterdik. Bir sürü sorun yaşadık ve atlattık. Ben
Türkiye’nin terör ve diğer sorunları yeneceğine inanıyorum. Arda AYHAN 6-B
ÜÇÜ BİR ARADA
Her yıl ne kadar ağaç
kesildiğini biliyor musunuz? 15 milyar. Ve 5 milyar ağaç dikiliyor. Kısaca dünya
her yıl 10 milyar ağaç kaybediyor. Ağaçların sayısı 3 trilyonu geçse de zaman
aktıkça bu sayını bir önemi kalmayacak. Yasadışı ağaç kesmeler, yangınlar da bu
sayıyı çoğaltıyor. İnsanların çoğu lafa gelince “Ya evet iyi”, yapmaya gelince “ıh-ıh“
diyor. Eğer insanların bu tüketim isteği durmazsa bazı ağaçların soyu tükenip
yok olursa bu besin zincirini etkileyebilir. O ağaçla veya orada yaşayanlarla
beslenen hayvanlar tehdit altında olur. Bu da besin zincirini bozar. İnsanlar
bunu engellemeye çalışmak yerine güzelliğe, paraya ve başka ıvır zıvırlara önem
veriyor. Çoğu eşya ağaçlardan yapılıyor. Ve insanların tüketim isteği yüzünden
ağaçlar daha çok kesiliyor. Eğer belediyelerin her yeri beton yapma çabası
bitip yeşil alanlara önem verse ve bu bütün dünyada olsa dünya her yıl daha az
ağaç kaybeder.
Her yıl ne kadar
insanın tütünden öldüğünü biliyor musunuz? 7 milyon. Tütünlerden sigara en bilineni.
İnsanı bağımlısı haline getiren şey. Sigara kullanımı lisede başlıyor,
üniversite, 30’lu yaşlar derken 80 yaşında bundan ölüp gidiyorsun. Lisede,
öğrenciler baskı altında kaldıkları için sigara içiyorlar. Ama eğer erkenden
başlarsa bunun devamı da geliyor. Uyuşturucular, alkol. İnsanlar bunları
kullanırken başkalarına zarar veriyorlar. İşte en büyük sorunlardan biri daha.
Sağlıklı yaşam, meyve,
sebze, baklagiller, et, süt ve süt ürünleri vb. yemeklerle düşünülür ama sağlıklı
bir yaşam için, bu sadece bir alt başlık. Yağ, uyuşturucu, tütün ve şekerden
kaçmak gibi ama istediğiniz kadar iyi beslenin, spor olmadan olmaz ancak
insanlar 5 dakikalık yürüyüş yerine 2 sokak ötedeki yere arabayla gidiyorlar
veya siparişle ayaklarına getirtiyorlar. Ama Afrika’da insanların kemikleri
sayılırken Amerika’da insanlar 100 kilodan aşağı değil… Denememde sizlere üç
konu hakkında yazdım ama dünyamızın daha çok sorunu var! Uygar KILIÇ 6-B
20 Şubat 2018 Salı
AÇLIK
Çevre sorunlarının en
önemlilerinden bir tanesi de açlıktır. Özellikle Afrika gibi geri kalmış
ülkelerde açlık çok ileri boyutlardadır. Ülkemizde de zaman zaman açlık çeken
insanlar görülmektedir.
Açlık,
insanlar için çok zor bir durumdur. Dünyada çoğu insan açlıktan hastalanıyor.
Bazı insanlar fakirlikten evlerine ekmek bile götüremiyorlar. Bazen kendimi
onların yerine koyuyorum. O kadar fakirler ki insanlar çöplerin içinden yemek
arıyorlar. Ama biz insanlar bu konuda hiç duyarlı değiliz. Onlarla empati
kurmak yerine onlarla dalga geçiyor, alay ediyoruz. Bu konuda duyarlı
davranarak o insanlara yemek getirebiliriz. Böylelikle de ülkemizdeki sosyal ve
ekonomik duruma katkı sağlamış oluruz. Aç olan insanlar yemek almak için mendil
satmak yerine, bizimde yardımımızla evlerine yemek götürebilsinler. Biz sadece
oruç tuttuğumuzda aç kalıyoruz ama onlar aylarca, yıllarca açlıktan mideleri
ağrıyor.
Eğer
maddi durumu iyi olan insanlar yılda bir kez bile olsa aç insanlara yemek
götürseler ülkemizde ve dünyada açlık diye bir sorun ile karşılaşmayacağız. Azra İNCEKARA 6-B
16 Şubat 2018 Cuma
DOĞAYA SAYGI
Yüzyıllardır insanlar doğaya ve çevreye
zarar veriyor. Suları, toprağı ve havayı kirletiyor. Teknoloji geliştikçe
ortaya daha kötü bir tablo çıkarıyor. Fabrikalar atıklarıyla toprağı, havayı ve
suyu zehirliyor. Arabadan çıkan egzoz gazı doğayı ve havayı kirletiyor. Şehirlerdeki
yaşam alanlarında ısınılması için soba kullanılıyor. Aslında yapılması gereken
şey çok basit. Önlemleri söyleyebilirim: Fabrikalarda baca sistemi ve atık su
temizleme sistemi yapılırsa çevreyi daha az kirletmiş oluruz. Bir de doğaya çöp
atanlar var. Onları uyarmalı, yaptıklarının sonucunu anlatmalıyız.
Eğer doğayı böyle kirletmeye devam edersek
gelecekte temiz içecek su, ekilecek toprak ve nefes alınacak bir hava
kalmayacak. Lütfen artık geri dönüşüme çöplerinizi atın, insanlara bunu yayın,
herkesi uyarın. Bunu yapmayı unutmayın. Çöplerinizi denize veya yere atmayın.
2050 yılında belki nefes alabileceğimiz bir dünya kalmayacak. Çevre kirliliği
yüzünden hayvanlar ölüyor. İnsanların denize çöp atması beni çok üzüyor.
Hayvanlar yerdeki çöpleri yemek zannedip yiyorlar ve bu hayvanların %80’i
ölüyor. Lütfen yere çöp atmayın. Öykü GÖKSEL 6-A
DOĞANIN GÜNAHI NE?
Doğa bizler için çok
önemlidir. Doğanın en önemli kaynağı ağaçlardır çünkü ağaçlar bizim nefes
almamızı sağlar. Bizim ürettiğimiz karbondioksiti onlar oksijene dönüştürür.
Şöyle düşünün: yemeğimizi yedik ve tabaklarda yemeğimizin lekesini bıraktık.
Daha sonra lekelerin temizlenmesi için tabakları bulaşık makinasına koyduk.
Bulaşık makinası tabakları yıkadı ve temiz bir şekilde bıraktı. İşte ağaçlar da
bulaşık makinası gibidir: Kirliyi alır, temizi verir ama ne yazık ki
çevremizdeki bazı insanlar sigara içip çöpünü yollara atıyor, bacalara filtre
takmıyor, hatta daha da kötüsü ormanda mangal yakıyor ve söndürmüyorlar. Bunun
sonrasında ise hektarlarca orman yanıyor. Ben bu insanları anlayamıyorum. Haydi
insanların ormanın yanmasına sebep olmasını da geçtim, bazı insanlar tonlarca
ağaç kesip yerine uzun uzun binalar dikiyorlar. Bence ağaçlar bizim gibi insan
olsalar ve insanları mahkemeye verseler kesin haklı çıkarlar. En azından
çevrenin korunması hakkında çalışan sivil toplum örgütleri var. Örneğin TEMA
Vakfı, ÇEKÜL, Türkiye Tabiatı Koruma Derneği, Deniz Temiz Derneği gibi. Bence
onların hakları ödenmez. Ama yine de insanların da duyarlı olması gerekir. Haydi,
şimdi de şöyle düşünelim: Saydığım kuruluşlar olmasaydı ne yapardık? Bence her
doğayı kirletme hareketine 2 gün hapis cezası verilebilirdi. Böylece insanların
gözü korkar ve doğaya zarar vermezlerdi. Nehir OZMAN 6-A
15 Şubat 2018 Perşembe
DOĞA ANA
Doğa, üzerinde yaşayan
tüm çocuklarını -hayvanları, bitkileri ve insanları-eşit derecede seven bir
annedir. Hepsini besler, yaşam olanağı tanır onlara. İster ki tüm çocukları
birlikte eşit, dengeli ve mutlu yaşasınlar ömürleri boyunca. Kurallar da
koymuştur bunu sağlamak için. İnsanoğlunun sorumsuz davranışları olmasa
geçmişten geldiği gibi sürüp gidecektir de.
Çevremize baktığımızda
insan kadar hırslı başka bir yaratık daha göremeyiz aslında. Örneğin hayvanlar,
tehdit edilmedikleri ve aç kalmadıkları sürece birbirlerini öldürmezler ama
insanlar öyle mi? Zevk için avlanan birçok insan olduğu gibi, hayvanları
kürkleri, dişleri ve derileri için öldüren insan sayısı da hiç de az değil.
İnsanların sorumsuzluğu
bununla da bitmiyor ki! Sürekli tükettikleri yiyecek ve giyecek atıklarından
oluşan çöplerle denizleri, akarsu kaynaklarını, toprağı bilinçsizce ve durmadan
kirletiyorlar. Atmosfere saldıkları zehirli gazlarla dünyayı nefes alınmayacak
bir yer haline getiriyorlar. Sanki bu dünya sadece onların. Bu dünyada soyu
tükenen her hayvan, solan her çiçek, yok olan her orman, kirlenen her akarsu,
deniz, okyanus insanoğlunun kendi sonunu hazırladığının habercisi bence. Kendi
yarattığı bu yıkım kendi sonunu getirecek ama şu anda evrende yaşam olduğunu
bildiğimiz tek gezegen olan dünyanın da sonu gelecek diye çok korkuyorum. Doğa
ana onlara dersini vermeli diye düşünüyorum. Zeynep Nehir ÖZKAN 6-B
Kaydol:
Yorumlar (Atom)