Hikâyeme dört yaşlı ihtiyarı tanıtmakla
başlamak istiyorum.
Ali Amca: Bir gaziydi. Zamanında
Kurtuluş Savaşı’nda vatan için savaşmıştı. Ak sakallıydı ve yüzü hep gülerdi.
Kurtuluş Savaşı’ndaki hikâyelerini anlatmaya başladığında bütün kahve pür
dikkat Ali Amca’yı dinlerdi.
Mustafa Amca: Görmüş geçirmiş, adeta “Çok
gezen mi bilir, çok okuyan mı?” misali bütün Türkiye’yi dolaşmış bir bilgeydi.
Ahmet Amca: Keşfedilmemiş şairdi. O
güzel ses tonuyla şiirlerini okumaya başladığında onun ağzından dökülen
mısralar kahvede yankılanır, o sırada mis gibi kahve kokusu etrafa yayılırdı.
Mehmet Amca: Bu dörtlünün yapıtaşıydı. En
yaşlılarıydı. Görmüş geçirmiş bir insandı. En önemlisi ise her hikâyenin
ardından mutlu olmanın yolunu anlatır ve herkesin bakış açısını değiştirirdi.
Bu dörtlünün namı ve kahvenin adı
ülkenin her yerine yayılmıştı. Zaman zaman başka şehirlerden turlar düzenlenir,
herkes “Ömür Uzatma Kahvesi”ne gider, kahvenin önünde uzun kuyruklar oluşurdu. Kahveye
gidenler “Söz gümüşse sükût altındır.” sözünün doğruluğunu ispatlarcasına dikkat
kesilip dört ihtiyarın hikâyelerini dinlerlerdi.
Nasıl ömür uzatıyor bu kahve diyecek
olursanız şöyle anlatayım: Acılar, mutluluklar, yaşanmışlıklar paylaşarak
güzelleşir. “Her insanın yaşam öyküsü önemlidir.” İşte bu yüzden “Ömür Uzatma Kahvesi”ndeki dört
bilge ihtiyar, yaşanmışlıklarını anlatırken dinleyicilerin hepsi kendi
öykülerinden bir parça bulup “Mutluluğun sırrı budur.” derler.
Gücün, paranın bile yapamayacağı en
güzel şey bu kahvede vardır. “Mutlu olmak, dostluk kurmak, paylaşmak.” “Bir
kahvenin kırk yıl hatırı var.” diyen herkes “Ömür Uzatma Kahvesi”ne bu sebeple
giderdi. Zülâl
Gerçek USTAOL 7-A