Oldukça soğuk bir kış gecesiydi. Paltomun yakasını
indirmiş hızlı adımlarla yürüyordum. Köşe başında ışıkları açık bir kahvehane
görüp içeri girdim. Sıcak bir kahvenin iyi geleceğini düşünerek etrafa
bakındım. Hemen hemen her yer doluydu. Ben de dört yaşlı adamın oturduğu
masanın yanındaki küçük bir yere oturdum.
Garsonu çağırıp bir kahve istedim ve etrafa
bakınmaya başladım. İhtiyarlar derin bir sohbete dalmışlardı. İçtikleri
kahvenin mis gibi kokusu burnuma gelirken ister istemez konuşmalarına kulak
misafiri oldum.
Aralarından en yaşlısının: “Arkadaşlar, bugün de
ömrümüzü uzattık!” dediğini duydum. Bu söz çok ilgimi çekti. Meraklandım ve
sormadan edemedim: “Çok affedersiniz, lafınızı keseceğim ama duyduklarım beni
meraklandırdı. Bir fincan kahve ömrü nasıl uzatabilir ki?”
İçlerinden biri:
-
Kaç yıldır bu kahvehaneye geliriz. Bu
saatte buluşur ve sohbet ederiz. Bu kahveyi içerek yaşlanmaya devam ediyoruz,
hala da yaşıyoruz. Sen de gelip kahveyi içersen anlayacaksın bizi ama yalnız
olmamalısın. Çünkü ömrü uzatan şey kahve değil, arkadaşlarınla geçirdiğin
zamandır, dedi.
Haklıydı, ömrü uzatan şey mutlu
olmaktı. EYLÜL
ŞIRAY 7-A