26 Kasım 2018 Pazartesi

KUYRUKTAKİ ADAMA MEKTUP


Sevgili Kuyruktaki Adam,
Şimdi çok büyük bir kız oldum ama o gün paramız olmadığı için senin bize o pastayı almanı hiç unutamadım.
O gün hayatımda bir şeylerin değiştiğini hissetmiştim. Belki bir gün ben de yardıma muhtaç insanlara yardım edersem onların da hayatını değiştirebilirdim. Birisinin yardıma ihtiyacı olduğunda aklıma hep sen geldin. O yüzden ben de hayatımda bazı değişiklikler yapmaya karar verdim. Parası olmayan insanların adına sivil toplum kuruluşlarına bağışlar yaptım. Yardıma ihtiyacı olan insanlara yardım ettim. Bana küçük bir pasta almanla bütün hayatımı da etkilemiş oldun. Belki de sen olmasaydın o insanlar aç kalacaktı. Bu yüzden bana pasta almanla bütün hayatımı değiştirdiğin için sana çok teşekkür ederim.
            Tek bir ilgili davranış, sonsuz bir dalga oluşturur. Size geri dönecek bir dalga…
                                                                                                                      Azra İNCEKARA 7-B
                                                                                                                      

AVİDE GEZEGENİ


Bir zamanlar, paralel evrenlerin birinde Avide diye bir gezegen vardı. Bu gezegen bizim dünyamızın çeyreği kadardı. Burada yaşayan insanımsı şahıslar (didigerler), gezegenin yarısını kullanabiliyorlardı çünkü kalan kısım tamamen kara bir bataklıkla kaplıydı. Bu gezegeni yöneten 10 diktatör vardı ve bunlar açgözlüyle bencilin tekiydi. Gezegende yaşayan neredeyse bütün didigerleri kendi kurallarına göre açgözlü birine dönüştürüyorlardı. İsyan edenleri Pistoylıt silahlarıyla öldürüyorlardı. Avide kanunları şöyleydi:
1.Bencil ve açgözlü ol.
2.Diğerlerinin iyiliklerini düşünme.
3. Sürekli hakaret et.
4. Ama hayatının (kendin için) iyi olmasını sağla.
Ancak bu 10 diktatöre karşı gelen ve yakalanmayan 8 didiger vardı. Bunlar Avide Kanunları’na karşı gelip insanları iyiliğe yöneltiyordu. Bir gün 10 diktatörün kalesini ve onları yok etmek için bir plan yaptılar ama kalenin içine girer girmez karşılarında 10 diktatörü buldular. Hemen 7 tanesini öldürdüler ama diktatörler de onlardan bir tek liderleri Jonathan’ı bıraktılar fakat iki tarafın da mermisi bitmişti fakat 1 Pistoylıt’ın 1 mermisi kalmıştı. Kalan 3 diktatör Jonathan’ı öldürmek istemiş ancak bencilliklerinden karar veremeyip boğuşmaya başladılar. Bu sırada tek mermi de boşa gitti. Diktatörler Jonathan’ın silah deposundan bir silah alıp geldiğini, daha sonra da onları bu silahla öldürdüğünü ve Araf’a çıkıp oradan da Cehenneme gittiklerini fark etmemişlerdi. Öyle bir boğuşma yani… Onlar öldükten sonra Jonathan Kibar politikasıyla (Avide’nin tersi) halkı iyiliğe yöneltip şehrin adını da Kibarland koydu. Uygar KILIÇ 7-B

22 Kasım 2018 Perşembe

BU KADAR DA OLMAZ


Oburistan ülkesi 23 500 nüfuslu bir ülkeymiş ve bu insanların %99,9 ‘u açgözlüymüş. Bu onların en sevdikleri özelliklerindenmiş.
Bir gün tüm ülkeye pilav üstü tavuk dağıtılmış. Herkes açgözlü olduğu için “Ben bu kadarla doymam.” diyerek 4-5 tabak istemişler. Eeee, tabi bu kadar bencilliğin sonucu bir grup öğrencinin pilav üstü tavuk alamamaları olmuş. Bu öğrenciler artık ülkenin açgözlülüğünden çok bıkmış ve her yere afiş bastırıp asmışlar.  Afişin üstünde “Açgözlülük Yapanlara Para Cezası” yazıyormuş. Halk bu afişleri okuduktan sonra bile açgözlülüğe devam ediyormuş. Öğrenciler bakmışlar ki bu plan işlemiyor başka çözüm önerisi düşünmüşler. Bu kadar düşünmenin sonucunda içlerinden birinin aklına bir fikir gelmiş: Sokaklarda yürüyerek protesto etmek. Her şehirden bir semte gitmişler ve olabildiğince cırtlak bir sesle protesto etmişler. Bu durumdan bıkan insanlar özelliklerini bırakmak için yeminler etmişler. Protesto ettikleri son şehirde karşılarına polisler çıkmış ve anayasanın 47. maddesine göre “açgözlülük özelliğini kaybettirmeye çalışmak” suçundan hapse atılmışlar.

Kısacası iyiliğin sonucu yine kötü olmuş. Nehir OZMAN 7-A

21 Kasım 2018 Çarşamba

ÖDÜLLÜ YARIŞMA


Annem her gece yorgundu artık. Her gün sabahın köründe kalkıp maddi durumu iyi olan insanların evlerinde temizliğe gidiyordu. Babam ben doğmadan ölmüştü. Annem de tek başına evimizi geçindirmeye çalışıyordu. Ben evde ekmek bulabiliyorsam yiyordum. Sonra kanepenin üzerine oturup hayaller kurmaya başlıyordum. Kafamda bir sürü hikayeler canlanıyordu. Onlara dalıp gidiyordum.
            Ertesi gün annem ben uyanmadan gitmişti. Bana da bir parça ekmek bırakmıştı. Onu hemen ağzıma atıp evimizin çok yakınındaki okulumun yolunu tuttum. Okula geldiğimde herkes curcuna içindeydi. Birinci ders Türkçeydi. Sonunda ders başlamıştı. Türkçe hocası sınıfta gönüllü öğrencilerin bir yazma yarışmasına katılabileceğini söyledi. Ödülün ise sekiz bin lira olduğunu ekledi. Ben de şansımı denemeye karar verdim. Akşam eve gidince kurduğum hayalleri kâğıda aktardım. Ertesi gün kağıdımı Türkçe hocasına verdim.
            Sonuçların açıklanacağı gün gelip çatmıştı. Bir hafta çok çabuk geçmişti. Çok heyecanlıydım. Türkçe hocası sınıfın kapısından girdi. Beni tahtanın önüne çağırdı. Benim aklımdan bin bir türlü şey geçiyordu. Sonunda sonuçları açıkladı. Ben kazanmıştım. Sekiz bin lirayı hemen aldım. Koşa koşa eve gittim. İki saat kadar annemi bekledim. Geldiğinde sekiz bin lirayı ona verdim. Annem çok sevindi. Evimize yeni eşyalar ve yemek aldık. Artık hayatımız bir düzene girmişti. Azra İNCEKARA 7-B

2 Mart 2018 Cuma

SÜPER KAHRAMANLAR ÜLKESİ


Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal, pireler iken, ben dayımın beşiğinde tıngır mıngır sallanır iken, uzaklarda bir yerlerde bir ülke varmış. Bu ülkenin üstüne yeşil zümrütlü meteor düşmüş ve orda yaşayan herkes bu yüzden mutasyona uğramıştır. Ülkenin en güçlüleri kendi aralarında anlaşamayıp ülkenin üçe bölünmesine sebep olmuşlardır. Bu  süper güçleri olan  liderlerin adları kral köpek baliği, büyük panda ve  elektrik köpektir. Yıllar geçmiş bu üç kahraman bir gün bir araya  gelmişler, güçlerimizi birleştirip neden daha büyük ve daha güçlü olmayalım? Birlik olmamızın zamanı geldi deyip ülkeyi birleştirmişler ama aralarında büyük bir sorun varmış, bu da ülkeyi kimin yöneteceği imiş. Kral köpek balığı hırsının önüne geçemeyip büyük pandaya saldırır panda smash hareketini kullanarak kral köpek balığını denize uçurur. Köpek balığı suya girince olduğu boyun on katına çıkıp pandaya su bombası hareketini yapar. Bu pandanın çok kötü yaralanıp acılar içinde ölmesine sebep olmuştur ama elektrik köpek hala yaşıyordu ve bunu affetmeyecekti. O yüzden kral köpekbalığı bir ay boyunca suyun içinden hiç çıkmadı. Hiç kimse onu görmedi. Elektik köpek bundan yararlanıp kendini kral ilan etti. Tabii kral köpek balığının bundan haberi yoktur. Bir gün sudan çıkar, Elektrik köpeğin krallığını ilan ettiğini öğrenir öfkesinden çılgına döner. Saraya gider, yüzlerce su bombası atar ve saray batar. Elektrik köpek de altta kalmayıp elektrik üstün gücünü kullanır. Kral köpek balığı kaçar, bu savaş devam ederken Panda tekrar dirilir ve geri döner. Bu üç gücün hırsları, başta olma sevdaları yüzünden tüm ülke yerle bir olmuştur. Elektik köpek  kimsenin bilmediği yerlere gidip bir daha görünmez. Panda  gökyüzündeki ormanına gider. Köpek balığı da su altında yaşamaya başlar. Aradan asırlar geçer, tüm süper kahramanlar ortaya çıkar. Süper güçleri artık yoktur. Barış içinde yaşamaya başlarlar. Cumhuriyeti ilan edip demokratik ortamda mutlu mesut yaşarlar. Derin DİKİLİTAŞ 6-A

26 Şubat 2018 Pazartesi

AKILLI SÖYLEMEDEN DÜŞÜNÜR, AKILSIZ DÜŞÜNMEDEN SÖYLER

Akıllı insan, Allah’ın ona verdiği aklı kullanır, kafasındakini sorgular, olaya birçok taraftan bakar. Ama akılsız insan, aklına ilk geleni söyler. Olayı hiç kavramadan söylediği için de hep yanlış sonuçlara ulaşır. Örneğin sosyal bilgiler sınavı oluyor. Bir öğrenci sınavı hızlı ve yanlış diğeri ise yavaş ve doğru yapıyor. Doğru yapan mantığına baka baka gidiyor. Yanlış yapan ise ezberlediklerini yazıyor. İşte böyle bir durumda aklını kullanan kazanıyor. Başka bir örnek daha vereyim. Bir kişi bir kişiye bir şey söyleyecek. Hiç ayrıntısını vermeden, sonunun nereye varacağını düşünmeden söylerse kötü bir sonuca ulaşabilir. Ama ayrıntısını vererek, ucunu düşünerek söylerse iyi bir sonuç alır. Kısacası bir cevap verirken aklımızı kullanmalıyız. Nehir OZMAN 6-A

BU BİR RÜYA MI?


Günlerden bir gün Miguel jet skisiyle çocuğunu okuldan almaya gidiyordu. Etrafın ne kadar kirli olduğunu biliyor ama buna aldırış etmiyordu. Çünkü “Kirlenmek güzeldir.” diyordu. Bu söz Omo reklamlarından alınmıştı. 2000’li yılların başında Omo’nun böyle bir reklamı vardı. Neyse Miguel çocuğu Ayşen’i okuldan almak için jet skisini durdurdu. Ayşen onu uçan kaykayıyla çatıda bekliyordu. Bir anda aşağıya indi ama hala havadaydı. Miguel, Ayşen’i jet ski’ye yerleştirdikten sonra ona Fruko gazozun son modelini verdi. Yani altında on yüz bin milyon baloncuk ile uçanlardan. Ayşen gazozunu içerken Miguel de yavaş yavaş eve doğru ilerledi. Eve vardıklarında Ayşen’in annesi Lopez yemek hazırlıyordu. Ayşen “Anne, yemekte ne içeceğiz?” diye sordu. Lopez, “Ayşenciğim, akşam yemekte makarna suyu ve sebzeli tavuk suyu içeceğiz.” dedi. Ayşen bu sıvıları çok severdi ama babası Miguel’in en sevdiği sıvı menemen suyuydu. Annesi Lopez ise avokado salatası suyunu severdi. Akşam oldu, yemekler yendi. Bütün ailenin elinde şeffaf telefonları vardı ama yine de televizyon çalışıyordu. Miguel  kızına “Ödevin var mı?” diye sordu.  Ayşen “Yok babacık.” dedi. Lopez mutfağa gidip tatlıları getirdi. Ayşen tatlı yemeğe bayılırdı. Tatlı olarak aşure suyu vardı. Tatlısı biten Ayşen odasına gitti.
Odasının duvarları şeffaftı ve etrafta balıklar vardı. Yeni evleri suyun altındaydı. Odasında oynamaya başlayan Ayşen’in yanında bir anda bir yunus belirdi. Ayşen yunus ile oynamaya başladı. Ama bir süre sonra yunus ortadan kayboldu. Ayşen çok üzüldü tam o sırada Ayşen’in tavanında renkli denizyıldızları belirmeye başladı. Ayşen hangisine dokunsa onun rengi değişiyordu. Ayşen bunun çok eğlenceli olduğunu düşündü ama bir süre sonra denizyıldızları da kayboldu. Ayşen etrafına bakındı ve aniden odası sarsıldı, gelen beyaz balinaydı. Yanlışlıkla Ayşen’in odasına çarpmıştı. Ayşen ona bir şey olacak diye çok korktu. Daha sonra yunus, beyaz balinaya yardım etmek için yine geldi sonra ikisi birlikte odadan uzaklaştılar. Tam o sırada bir denizatı geldi ve Ayşen’e “Seni suda gezdirmemi ister misin?” diye sordu. Önce Ayşen onun nasıl konuştuğunu anlayamadı ama sonra “Tamam, çok isterim.” dedi. Birlikte suyun altında dolaşmaya başladılar. Denizatı Ayşen’i rengârenk deniz canlılarının olduğu bir mağaraya götürdü. Orada renkli balıklar, renkli taşlar ve mercanlar vardı. Muhteşem bir yerdi. Denizatı Ayşen’e “Gel, seninle oyun oynayalım!” dedi. Ayşen mutlulukla “evet” diye bağırdı. Oyun parkına benzeyen bir yere geldiler. Sanki bir salıncak ve bir trambolin vardı. Birlikte oynadılar. Artık eve dönme vakti gelmişti, Ayşen denizatının sırtına bindi. Denizatı çok hızlı gidiyordu. Aniden durması gerekti ve Ayşen düştü. Ne olmuştu? Ayşen bir anda uyandı ve böyle bir şey olmadığını anladı. Koşarak anne ve babasının yanına gitti. Olan bitenleri onlara anlatmak için sabırsızlanıyordu. İdil SERTER 6-B

22 Şubat 2018 Perşembe

BUMERANG


Son zamanlarda sıkça yaşadığımız, kış aylarındaki bahar havaları, yaz aylarındaki aşırı sıcaklar, zamanında yağmayan karlar, yağmurlar, camları kıracak büyüklükteki dolular, 10 dakika içinde sel götüren ve göle dönen şehirler… Yıllardır zarar verip hoyratça kullandığımız doğa artık bizi tehdit etmeye başladı. Adeta “Aklınızı başınıza alın!’’ diyor bizlere. Bizler de sosyal medya üzerinden, doğanın ağzından, okyanusların ağzından insanoğluna gözdağı veren videolar paylaşıp duruyoruz.
Ama artık şefkatli, cefakar “Tabiat Ana” kavramı yıkılmakta. Sözü geçen tarafın kendisi olduğunu paranın ve betonun onu yenemeyeceğini her fırsatta hatırlatıyor bizlere. Yıprata yıprata ellerimizle yarattığımız bu canavar artık bize hesap soruyor. Yiğit YILMAZ 6-B

DÜNYADA SAVAŞ OLMASA


Aslında bizler çok şanslıyız, ailemiz ile istediğimiz yere gidebiliyor ve eğitim alabiliyoruz ama herkes bizim gibi değil. Diğer ülkelerde de bizim gibi olanlar var ama her yerde savaş var ve bu savaşlarda bebekler, çocuklar, yetişkinler ölüyor. Yüzlerce canlı bu savaşlarda evinden, ailesinden, hayatından oluyor. Niye dünyamızda kötü düşünen, kötü duyguları ve davranışları olan insanlar var hiç bilmiyorum. Hepsi onların elinde, kendilerini iyi şeylere verip iyi olmak varken niye kötülüğü seçiyorlar, bilmiyorum. Niye masum insanlara saldırıyor ve insanları, hiç tanımadıkları insanları öldürüyorlar, anlamıyorum.
Bu savaşlarda çocuklar sakat kalıyor, hastaneler onlara güzel bakamayınca ömür boyu öyle kalıyorlar. Savaşlardan sonra göç etmiş yetişkinler belki yaşadıkları yerlerde öğretmen, doktor, avukat ise buralara geldiklerinde 15 – 20 kişi yaşıyorlar.
Bu dünyada savaşlar olmasaydı keşke. Keşke bu dünyada her yerde barış olsa. Bombalar patlamasa, insanlar ölmese, tüfek sesleri kesilse, insanlar rahat rahat yaşayabilse. İdil SERTER 6-B

21 Şubat 2018 Çarşamba

YURTTA SULH CİHANDA SULH


       Artık haberlerde teröre karşı cesurca mücadele edip şehit düşen oğullarını son yolculuklarına uğurlayan ana babalardan başka bir şey göremiyorum. Küçücük çocuklar, olanlardan habersiz teröristlerle göğüs göğse çarpışıp geri dönemeyen babalarını arıyor.
      Neden insanlar diğer insanlardan üstün olmaya çalışır ki? Niye diğer insanlara kötülük yaparlar? Bunlar hiç anlam veremediğim sorunlar. Bir yerde kardeşçe, mutlu bir hayat yaşamak varken niye bir ülkeyi dağıtmak istiyorlar? Bombaların patladığı mermilerin havada uçuştuğu bir yerde yaşamayı kim ister ki? Keşke dünya böyle olmasa…
        Canlı bombalar var bir de. Sokağın, alışveriş merkezinin,  hava limanın ortasında patlatıyorlar kendilerini. Ben bombayı üstünde taşıyıp kendi ve yakınlardaki canlı, cansız varlıklara zarar veren insanlara değil; onları böyle bir şey yapmaya zorlayan insanlara kızıyor, şaşırıyorum. Ben kimsenin hiçbir baskı ve tehdit altında olmadan böyle saçma bir şeye kalkışacağını sanmıyorum. Birinden nasıl böyle bir şey isteyebilirler ki? En acısı da o patlamada ölen hiçbir günahı olmayan mutlu insanların durumu. O patlamada ölen kişi ailesi için gece gündüz demeden çalışan bir baba. Belki de oğluna güzel yemekler yapmak için pazara giden bir anne o patlamada ölen.
      Terör çok kötü bir şey. Dağlarda, bayırlarda vatanını korumaya çalışan gencecik, temiz yürekli askerler koruyor bizleri. Birçok şehit veriyoruz her geçen gün. Ama Türkiye güçlü bir ülke. Tarih boyunca tüm dünyaya gösterdik. Bir sürü sorun yaşadık ve atlattık. Ben Türkiye’nin terör ve diğer sorunları yeneceğine inanıyorum. Arda AYHAN 6-B

ÜÇÜ BİR ARADA


Her yıl ne kadar ağaç kesildiğini biliyor musunuz? 15 milyar. Ve 5 milyar ağaç dikiliyor. Kısaca dünya her yıl 10 milyar ağaç kaybediyor. Ağaçların sayısı 3 trilyonu geçse de zaman aktıkça bu sayını bir önemi kalmayacak. Yasadışı ağaç kesmeler, yangınlar da bu sayıyı çoğaltıyor. İnsanların çoğu lafa gelince “Ya evet iyi”, yapmaya gelince “ıh-ıh“ diyor. Eğer insanların bu tüketim isteği durmazsa bazı ağaçların soyu tükenip yok olursa bu besin zincirini etkileyebilir. O ağaçla veya orada yaşayanlarla beslenen hayvanlar tehdit altında olur. Bu da besin zincirini bozar. İnsanlar bunu engellemeye çalışmak yerine güzelliğe, paraya ve başka ıvır zıvırlara önem veriyor. Çoğu eşya ağaçlardan yapılıyor. Ve insanların tüketim isteği yüzünden ağaçlar daha çok kesiliyor. Eğer belediyelerin her yeri beton yapma çabası bitip yeşil alanlara önem verse ve bu bütün dünyada olsa dünya her yıl daha az ağaç kaybeder.
Her yıl ne kadar insanın tütünden öldüğünü biliyor musunuz? 7 milyon. Tütünlerden sigara en bilineni. İnsanı bağımlısı haline getiren şey. Sigara kullanımı lisede başlıyor, üniversite, 30’lu yaşlar derken 80 yaşında bundan ölüp gidiyorsun. Lisede, öğrenciler baskı altında kaldıkları için sigara içiyorlar. Ama eğer erkenden başlarsa bunun devamı da geliyor. Uyuşturucular, alkol. İnsanlar bunları kullanırken başkalarına zarar veriyorlar. İşte en büyük sorunlardan biri daha.
Sağlıklı yaşam, meyve, sebze, baklagiller, et, süt ve süt ürünleri vb. yemeklerle düşünülür ama sağlıklı bir yaşam için, bu sadece bir alt başlık. Yağ, uyuşturucu, tütün ve şekerden kaçmak gibi ama istediğiniz kadar iyi beslenin, spor olmadan olmaz ancak insanlar 5 dakikalık yürüyüş yerine 2 sokak ötedeki yere arabayla gidiyorlar veya siparişle ayaklarına getirtiyorlar. Ama Afrika’da insanların kemikleri sayılırken Amerika’da insanlar 100 kilodan aşağı değil… Denememde sizlere üç konu hakkında yazdım ama dünyamızın daha çok sorunu var! Uygar KILIÇ 6-B

20 Şubat 2018 Salı

AÇLIK

Çevre sorunlarının en önemlilerinden bir tanesi de açlıktır. Özellikle Afrika gibi geri kalmış ülkelerde açlık çok ileri boyutlardadır. Ülkemizde de zaman zaman açlık çeken insanlar görülmektedir.
Açlık, insanlar için çok zor bir durumdur. Dünyada çoğu insan açlıktan hastalanıyor. Bazı insanlar fakirlikten evlerine ekmek bile götüremiyorlar. Bazen kendimi onların yerine koyuyorum. O kadar fakirler ki insanlar çöplerin içinden yemek arıyorlar. Ama biz insanlar bu konuda hiç duyarlı değiliz. Onlarla empati kurmak yerine onlarla dalga geçiyor, alay ediyoruz. Bu konuda duyarlı davranarak o insanlara yemek getirebiliriz. Böylelikle de ülkemizdeki sosyal ve ekonomik duruma katkı sağlamış oluruz. Aç olan insanlar yemek almak için mendil satmak yerine, bizimde yardımımızla evlerine yemek götürebilsinler. Biz sadece oruç tuttuğumuzda aç kalıyoruz ama onlar aylarca, yıllarca açlıktan mideleri ağrıyor.

Eğer maddi durumu iyi olan insanlar yılda bir kez bile olsa aç insanlara yemek götürseler ülkemizde ve dünyada açlık diye bir sorun ile karşılaşmayacağız. Azra İNCEKARA 6-B

16 Şubat 2018 Cuma

DOĞAYA SAYGI

       Yüzyıllardır insanlar doğaya ve çevreye zarar veriyor. Suları, toprağı ve havayı kirletiyor. Teknoloji geliştikçe ortaya daha kötü bir tablo çıkarıyor. Fabrikalar atıklarıyla toprağı, havayı ve suyu zehirliyor. Arabadan çıkan egzoz gazı doğayı ve havayı kirletiyor. Şehirlerdeki yaşam alanlarında ısınılması için soba kullanılıyor. Aslında yapılması gereken şey çok basit. Önlemleri söyleyebilirim: Fabrikalarda baca sistemi ve atık su temizleme sistemi yapılırsa çevreyi daha az kirletmiş oluruz. Bir de doğaya çöp atanlar var. Onları uyarmalı, yaptıklarının sonucunu anlatmalıyız.

      Eğer doğayı böyle kirletmeye devam edersek gelecekte temiz içecek su, ekilecek toprak ve nefes alınacak bir hava kalmayacak. Lütfen artık geri dönüşüme çöplerinizi atın, insanlara bunu yayın, herkesi uyarın. Bunu yapmayı unutmayın. Çöplerinizi denize veya yere atmayın. 2050 yılında belki nefes alabileceğimiz bir dünya kalmayacak. Çevre kirliliği yüzünden hayvanlar ölüyor. İnsanların denize çöp atması beni çok üzüyor. Hayvanlar yerdeki çöpleri yemek zannedip yiyorlar ve bu hayvanların %80’i ölüyor. Lütfen yere çöp atmayın. Öykü GÖKSEL 6-A

DOĞANIN GÜNAHI NE?

Doğa bizler için çok önemlidir. Doğanın en önemli kaynağı ağaçlardır çünkü ağaçlar bizim nefes almamızı sağlar. Bizim ürettiğimiz karbondioksiti onlar oksijene dönüştürür. Şöyle düşünün: yemeğimizi yedik ve tabaklarda yemeğimizin lekesini bıraktık. Daha sonra lekelerin temizlenmesi için tabakları bulaşık makinasına koyduk. Bulaşık makinası tabakları yıkadı ve temiz bir şekilde bıraktı. İşte ağaçlar da bulaşık makinası gibidir: Kirliyi alır, temizi verir ama ne yazık ki çevremizdeki bazı insanlar sigara içip çöpünü yollara atıyor, bacalara filtre takmıyor, hatta daha da kötüsü ormanda mangal yakıyor ve söndürmüyorlar. Bunun sonrasında ise hektarlarca orman yanıyor. Ben bu insanları anlayamıyorum. Haydi insanların ormanın yanmasına sebep olmasını da geçtim, bazı insanlar tonlarca ağaç kesip yerine uzun uzun binalar dikiyorlar. Bence ağaçlar bizim gibi insan olsalar ve insanları mahkemeye verseler kesin haklı çıkarlar. En azından çevrenin korunması hakkında çalışan sivil toplum örgütleri var. Örneğin TEMA Vakfı, ÇEKÜL, Türkiye Tabiatı Koruma Derneği, Deniz Temiz Derneği gibi. Bence onların hakları ödenmez. Ama yine de insanların da duyarlı olması gerekir. Haydi, şimdi de şöyle düşünelim: Saydığım kuruluşlar olmasaydı ne yapardık? Bence her doğayı kirletme hareketine 2 gün hapis cezası verilebilirdi. Böylece insanların gözü korkar ve doğaya zarar vermezlerdi. Nehir OZMAN 6-A

15 Şubat 2018 Perşembe

DOĞA ANA


Doğa, üzerinde yaşayan tüm çocuklarını -hayvanları, bitkileri ve insanları-eşit derecede seven bir annedir. Hepsini besler, yaşam olanağı tanır onlara. İster ki tüm çocukları birlikte eşit, dengeli ve mutlu yaşasınlar ömürleri boyunca. Kurallar da koymuştur bunu sağlamak için. İnsanoğlunun sorumsuz davranışları olmasa geçmişten geldiği gibi sürüp gidecektir de.
Çevremize baktığımızda insan kadar hırslı başka bir yaratık daha göremeyiz aslında. Örneğin hayvanlar, tehdit edilmedikleri ve aç kalmadıkları sürece birbirlerini öldürmezler ama insanlar öyle mi? Zevk için avlanan birçok insan olduğu gibi, hayvanları kürkleri, dişleri ve derileri için öldüren insan sayısı da hiç de az değil.
İnsanların sorumsuzluğu bununla da bitmiyor ki! Sürekli tükettikleri yiyecek ve giyecek atıklarından oluşan çöplerle denizleri, akarsu kaynaklarını, toprağı bilinçsizce ve durmadan kirletiyorlar. Atmosfere saldıkları zehirli gazlarla dünyayı nefes alınmayacak bir yer haline getiriyorlar. Sanki bu dünya sadece onların. Bu dünyada soyu tükenen her hayvan, solan her çiçek, yok olan her orman, kirlenen her akarsu, deniz, okyanus insanoğlunun kendi sonunu hazırladığının habercisi bence. Kendi yarattığı bu yıkım kendi sonunu getirecek ama şu anda evrende yaşam olduğunu bildiğimiz tek gezegen olan dünyanın da sonu gelecek diye çok korkuyorum. Doğa ana onlara dersini vermeli diye düşünüyorum. Zeynep Nehir ÖZKAN 6-B