Çocukluğumuzdan
itibaren hayatımızla ilgili birçok hedef koyarız. Kimimiz doktor, kimimiz
öğretmen olma, anne-baba olma, iyi bir insan olma, dünyayı gezme gibi kendi
adımıza koyduğumuz hedeflerimiz vardır. Bunların bazılarını gerçekleştirirken,
bazılarından bazen farkında olmadan, bazen unutarak bazen de önemsemeyerek
vazgeçeriz. Peki, gerçekleştiremediklerimiz için hiç çaba sarf ettik mi?
Yapabileceklerimizi yaptık mı? Yapamamışsak bizi ne engelledi?
Yaşama
sevincimizi engelleyen, hedeflerimize ulaşma isteğimizi yok eden, bizi güçsüz
hissettiren şeyleri engel olarak tanımlayabiliriz. Bu engeller kendi içimizden
gelebileceği gibi çevremizden de kaynaklanabilir. Bazen sağlık, kayıplar,
ekonomik zorluklar bizi hedeflerimizi gerçekleştirmekten alıkoyabilir. Bunun
yanında önyargılarımız, korkularımız, bize öğretilen, geçmişten günümüze
aktarılan öğretiler, toplumsal baskılar da bizi engelleyebilir. Tek bir
hayatımız olduğunu hepimiz biliyoruz ama kaçımız cesurca hayatımızdaki
eksiklikleri gidermeye ve olumlu yönde değiştirmeye çalışıyoruz? Önemli olan
tüm engellere rağmen bahaneler üretmeden hedeflerimiz için mücadele
edebilmektir. Örneğin, dünyaca ünlü fizikçi Stephan Hawking ağır fiziksel
engeline karşın önemli bir bilim adamı olmayı başarmıştır. Onun gibi birçok
bedensel ve zihinsel engelli insan bile hayatının zirvesine ulaşabiliyorsa biz
de içimizdeki gücü keşfedip dışarı çıkarabilmeliyiz. Ünlü şair Neyzen Tevfik
şöyle demiş:
“ Hayat çatlak bardaktaki suya benzer…
İçsen de tükenir içmesen de…
Bu yüzden hayattan tat almaya bak…
Yaşasan da bitecek yaşamasan da…”
Kısacası,
hedeflerimize ulaşmanın en önemli aşaması öncelikle onlara sahip çıkmaktır.
Çünkü hedeflerini kaybeden insanlar, sudan çıkmış balık gibidirler. Bir süre
çırpınır ve yok olurlar. Korkular, kaygılar, önyargılar ve toplumsal baskılar
gibi bizi engelleyen iplerden kurtulmalı, hedeflerimize ulaşabilecek ışığı
içimizden çıkarmalıyız. Bu ışık en önemli yol göstericimizdir. Mert DALKILIÇ 6-A