Evvel
zaman içinde, kalbur saman içinde, deve tellal, pire berber iken, ben babamın
beşiğini tıngır mıngır sallar iken, bağda üzüm bekler, derede odun yüklerken;
alem uykuda ben pusudayken, yedi kişilik bir aile varmış. Çocukların annesi ve
babası ölünce kardeşler öksüz kalmış. Eğitimlerini tamamlamışlar ancak en küçük
kardeş daha beş yaşındaymış. Bunun üzerine diğer dört kardeş çalışıp para
kazanmayı önermişler. Bu plan hepsinin hoşuna gitmiş. Bunun üzerine iki kardeş
sabahları, iki kardeş de akşamları babalarının mağazasına gitmeye başlamışlar
ancak bu durumu en küçük kardeşe söylememişler. Her gün, her gün mağazaya
gidiyorlarmış artık. İki kişi, iki kişi işi beceremiyorlarmış. En büyük kardeş:
“Birlikten kuvvet doğar.” diyerek diğer iki kardeşi çağırmış. Bir kardeş gelmek
istememiş. Israr etmişler ama inatla gelmek istemediğini belirtiyormuş. En
büyük kardeşin sabrı taşmış. “Zorla güzellik olmaz.” diyerek ısrar etmekten vazgeçmişler.
Üç
kişi denemişler, olmamış. Kardeşlerde dayanacak can kalmamış. Yeni birisini
alalım demişler. Yapmışlar da… Böylece çürük tahtaya basmışlar. Tabii adam ilk
önce iş teklifini kabul etmemiş. “Niye” diye sorunca en büyük kardeş sinirlenip
“Üzümü ye, bağını sorma!” demiş. Adam korkup kabul etmiş. Çok konuşkanmış. Bir
süre sonra adam patronluk taslamaya başlamış. Olmayacak bir şeyde “Bal gibi de
olur.” deyip geçiştiriyormuş. Daha sonra zor olsa da adamı oradan kovmuşlar. Gökten üç elma düştü; biri bana, biri dinleyenlere, diğeri
de bütün iyi insanlara olsun.” Elif
NALÇAKAN 5-B