Evvel
zaman içinde, kalbur saman içinde, deve tellal, pire berber iken, ben babamın
beşiğini tıngır mıngır sallar iken, bağdan üzüm bekler, derede odun yüklerken; âlem
uykuda ben pusudayken bir periler âlemi varmış.
Bu
periler âleminde, bizim dünyamızı düzene sokan iyi periler varmış. Bu perilerin
bir de kraliçeleri varmış. Ama bu kraliçe onlara göre işleri düzene sokan ve
onlara güç veren bir dostmuş.
Periler âleminde işler böyle
tıkırında giderken çok uzak diyarlardan bir ordu gelmiş. Bu orduda da onlar
gibi periler varmış. Fakat bu perilerin niyeti kötüymüş. İyi periler “Bunların
bu diyara girmesine kim izin verdi?” diye düşünürken ordunun komutanının iyilerden
olduğunu fark etmişler. İyi periler “Bizim
arkamızdan nasıl böyle bir iş çevirebildin?” diye düşünmüşler. Ne demişler
“Ummadık taş baş yarar.”. Bütün iyi periler böyle dalgın dalgın düşünürlerken
bir de bakmışlar kraliçe onların elinde!
İyi periler kahrolmuşlar. O sırada
iyi perilerden birisi “Böyle dert yanacağınıza, şu işin ucundan tutun da
kraliçeyi kurtaralım.” demiş. Eee, akıl akıldan üstündür!
Büyü yapmayı denemişler ama
kraliçeden güç aldıkları için büyü yapamamışlar. O sırada akıllarına Sihirli
Mağara gelmiş. Bu mağara dilekleri göz açıp kapayıncaya kadar
gerçekleştirirmiş.
Periler dağları, taşları, ovaları,
azgın nehirleri geçmişler. Ejderhalarla boğuşmuşlar ve sonunda Sihirli
Mağara’ya ulaşmışlar. Dileklerini dilemişler ve kraliçe bir anda
yanlarında belirivermiş. Ve bunu bir
türlü çözemeyen kötü perileri de bizim dünyamıza göndermişler. Hak yerini
bulmuş ve iyi periler kazanmışlar…
Gökten üç elma düşmüş. Biri iyi
perilerin başına, biri siz dinleyenlerin başına, eee tabii biri de benim
başıma… Eylül ŞIRAY 5-A