"Hiç düş kırıklığına uğramayan hiç umut beslememiş olandır. demiş Bernard Shaw. Boşuna da dememiş hani. Her lafın bir nedeni vardır, değil
mi? Örneğin birisi kör bir adama ‘Köpeğinin dışkısına basmak üzeresin.’ dediyse
bir nedeni vardır çünkü adam gerçekten de basmak üzeredir. Tabii, o birisi şaka
yapıyorsa başka.
Asıl kastettiğim şey şu ki Bernard Shaw da bu lafı bildiği için
söylemiş. Şöyle açıklayayım: Genellikle piyasadaki bütün güç sahibi insanların
zor bir çocukluk geçirdiğini biliyorsunuz. Bence zor şartlarda büyümek insanın
yaratıcılığını arttırıyor, zor bir durumdan kolay yoldan çıkmayı, paylaşmanın
ve yardım etmenin iyi, bencilliğin kötü bir şey olduğunu öğretiyor. Çünkü onlar
biliyorlar ki zorla kazandıkları bu gücü kolayca yitirebilirler. Gece milyarder
olarak uyuyup sabah yoksul olarak kalkabilirler.
Şimdi sırada varlıklı büyüyen insanlar var. Mesela hepimiz
öyleyiz. 6 yaşında kendimize ait bir mp3, tablet, bilgisayarımız oluyor. 9
yaşında telefon kullanıyoruz. En yeni model cihazlar, en marka giysiler,
yediğimiz önümüzde yemediğimiz arkamızda. Anne ve babamızın kazandıklarıyla
yaşıyoruz. Ama büyüyünce, kendi ayaklarımızın üzerinde durunca, en azından
çalışınca bunun ne kadar zor elde edileceğini anlıyoruz. Bunun basit nedenleri
var: Kimse bizi yüzüstü bırakmadı. Düştüğümüz zaman kendimiz kalkamadık,
başkaları bizi kaldırdı. Hiçbir şeyi istemedik, hiçbir şeye ihtiyaç duymadık,
bu yüzden hiç düş kırıklığına uğramadık. Her şey hemen önümüze geldi. Onu almak
için ne kadar çalışıp çabalamak gerektiğini, onun için yalvarmayı, onu istemeyi
öğrenemedik. Hiç düş kırıklığına uğramadık…
Bir insanı tecrübeli kılan şey üzülmektir, kaybetmektir,
yenilmektir, umut beslemek ama düş kırıklığına uğramaktır. Hatalar yapmaktır…
En sonunda da geçmişten ders alıp geleceği daha iyi şekillendirebilmektir.
Bütün bu yazıyı o konudan bu konuya atlayarak yazsam da, tek bir
şeyden yola çıktım, onunla bitirebilmek istiyorum:
“Hiç düş kırıklığına uğramayan hiç umut beslememiş olandır.” Doğa TUTULMAZ 8/B