İstanbul’un Kadıköy ilçesinde oturan Ahmet, şefkatli bir öğretmen
ve çok mutlu bir adamdı. Ahmet’in
başarılı bir doktor olan kardeşi Hakan ve en sadık dostu Murat ile küçüklüklerinden
beri devam eden sıkı bir dostlukları vardı. Birlikte her hafta sonu balık
tutmaya giderlerdi. Bu onlara büyük bir zevk verir, zamanın nasıl geçtiğinin
farkına bile varmazlardı.
Hakan
bir gün ağabeyi Ahmet’in evine gitti. “ Sana kötü bir haberim var.” dedi. Çok
şaşıran Ahmet endişeli bir sesle “Ne oldu? Yoksa kanser misin ?” diye
sordu. Hakan gülerek “Yok be kardeş!
Doğu’ya tayinim çıktı. Yarın gidiyorum. Biliyorum yarın balığa gidecektik ama…”
Bir anda bir sessizlik oldu. İki kardeş birbirlerinden gözlerini kaçırdı. Zaman
hızla akmakta, Ahmet kardeşinin yokluğuna alışmaya çalışmaktadır. Bir gün bir
telefon geldi.
-
Alo Ahmet?
-
Nasılsın Murat?
-
Çok iyiyim, sana bir müjdem var.
-
Ne oldu? Hayırdır!
-
Hani iş başvurusu yaptığım bir şirket vardı. Başvurum kabul oldu. Birkaç güne
işe başlıyorum. Hem de Hakan ile aynı şehirde.
Ahmet
bir an yutkundu, ne diyeceğini bilemedi. Sözcükler boğazında düğümlendi.
Sevinsin mi, üzülsün mü bilemedi. Aradan on gün geçti. Ahmet için yalnızlık ve
özlem ile geçen zor günlerdi. En kötüsü de pazar günleriydi. Tek başına deniz
kenarına gidiyor, uzun uzun denizi izliyor ve geri dönüyordu. O Pazar,
günlerden 29 Ekim idi. Tören için Ahmet çalıştığı okula gitti. Anlamlı ve güzel
bir törenin ardından evine döndü. Evinin kapısında bir paket vardı. Paketi
eline aldı ve üzerindeki notu okudu: “ Dostluk da tıpkı sevgi gibi bütün
yolları aşmayı başarır.”
Ahmet heyecanla kutuyu açtı
ve içinde gördüğü şey onu çok duygulandırdı. Bu, üzerinde arkadaşının ve
kardeşinin imzası olan bir oltaydı. Ahmet gözyaşları içinde telefona sarıldı. Mehmet Mert DALKILIÇ 7-A