Yine
her zamanki gibi kapının sesiyle uyandım. Kapının kilidinden kapıyı açtıkları
şeyin sesi geliyordu. Ona sanırım telefon diyorlar. Ya da anahtar. Arkadaşımın
annesi onları her zaman diğer evimde ya da başka bir yerde unutuyor. Neyse, ben
devam edeyim. İçeri girdiler ama bugün geç gelmişlerdi. Evde en sevdiğim ikinci
arkadaşım birkaç gündür yoktu. Gerçi ondan korkuyorum biraz. Beni oyuncak
sanıyor sanırım. Ama hakkını yemeyeyim uzun patisi çok rahat. Ben nedense hep
konudan kopuyorum, devam edeyim. Arkadaşımın annesi ve arkadaşım içeri giriyor.
Tartıştıklarını duyuyorum:
-
Bla,
bla bla bla bla. BLA BLA BLA BLA EYLÜL!
-
Blaa,
bla bla bla bla. Bla anne.
Ne
söylediklerini genelde anlamıyorum. Eylül arkadaşımın adı. Arkadaşım genelde
bir şeyler unutan arkadaşıma anne diyor. O yüzden ben de ona kendi içimden anne
diyorum. Birkaç saniye sonra en sevdiğim yerden, yani arkadaşımın yatağından
kalkıyorum. Yumuşacık bir battaniyesi var. Onun üstünde uyumak çok rahat
oluyor. Odadan çıkıp yanlarına gidiyorum ve çok güzel bir koku duyuyorum. Ayak
kokusu. Hemen ayakkabıların yanına gidiyorum, iki çift de oldukça güzel
kokuyor.
Nasılsın
kızım? Gel sen benimle, diyen arkadaşımın beni kucağına almasıyla ayakkabıların
yanından ayrılmak zorunda kalıyorum ama üzülmüyorum. Arkadaşımı özledim. Bugün
yine geç geldi. Hemen mırıldamaya ve patimi yalamaya başlıyorum. O da beni
seviyor. Oldukça mutluyum, ta ki karnımı okşamaya başlayana kadar. Hemen
sinirlenip onu ısırıyorum ve kaçıyorum. Neden benim karnımdan sevilmeyi sevmediğimi
anlamıyor?
Arkadaşımın
odasından çıktığım an annenin akşam yemeğimi koyduğunu görüyorum. Bugünkü
yemeğim kuru değil, yaş olan. Bana her gün bu yemeği vermiyor o yüzden
heyecanlanıp hemen yemeye başlıyorum. O sırada odasından arkadaşım çıkıp banyoya
giriyor. Elinde benimle ilgilenmediğinde baktığı anahtarı var. Ya da telefon.
Bu kelimeleri her zaman karıştırıyorum. Su sesini ve açabileceği en yüksek
sesteki metal müziği duyuyorum. İşte o zaman onu en az yarım saat sonra
görebileceğimi anlıyorum.
Dediğim
gibi yarım saat sonra banyodan çıkıyor. Yoldan geçerken beni de kucağına alıyor
ve beraber odasına giriyoruz. Girer girmez kapısını kapatıp beni yatağına
bırakıyor. Üstünü değiştirip yorganın altına giriyor. O sırada annenin
seslendiğini duyuyoruz:
-
Eylül,
blaaaa kurut!
Hayır.
Kurut dedi. Az sonra o korkutucu ve çok ses çıkaran makine gelecek. Bunu anlar
anlamaz yataktan atlayıp kapının önüne geçip bağırıyorum:
-
Kapı!
Kapı! Kapı! Kapı!
Bunları
söylememin ardından arkadaşım kapıyı açıp banyodan o makineyi almaya gidiyor.
Ben de bunu fırsat bilip odadan kaçıyorum. Annenin ve diğer arkadaşımın odasına
geldiğimde atlayarak cam kenarındaki dolabın üstüne çıkıyorum yayılıp uyuyorum.
Uyandığımda
anne evden gitmiş oluyor. Odadan çıkıp salona gidiyorum fakat kapının kapalı
olduğunu fark edip ağlamaya başlıyorum. Orada ne kadar olduğunu anlamadığım bir
süre bekliyorum ve kapı açılıyor. İçeriden arkadaşım ve dede çıkıyor. Zaten
diğer arkadaşımın burada olmadığı zamanlar ya dede de burada oluyor ya da
arkadaşım burada olmuyor.
İkisi
beraber kapıyı kapatıp evden çıkıyorlar. Ben de annenin odasına gidip cama
bakarak arkadaşımı beklemeye başlıyorum. Arkadaşımın adı Köpük. Birlikte
neredeyse her gün buradan konuşup dertleşiyoruz. Ben evden kaçma planları
yapıyorum. Yanlış anlamayın, bu evdeki arkadaşlarımı ve anneyi seviyorum. Fakat
Köpük’le beraber yaşama hayallerimiz var. Bir gün onunla ve arkadaşlarıyla
tanışmayı gerçekten çok istiyorum. Aslında bir tanesiyle tanıştım. O da bazen
Köpük’le beraber gelir. Her zaman gelemez çünkü onun çocukları var. Adı Zifiri.
Çok tatlıdır. Onunla da konuşmayı ve Köpük’le küstüğümde Köpük hakkında
dedikodu yapmayı çok seviyorum.
Uzun
bir süre bekliyorum fakat bir türlü gelmiyor. Sonra aklıma uzun zamandır hamile
olan Zifiri geliyor. Belki de bugün yeni çocukları doğmuştur. Bu düşünceyle
heyecanlanıp hayaller kurarken uykuya dalıyorum. Birkaç saat sonra telefon –ya
da anahtar- sesiyle uyanıyorum ve arkadaşımı karşılamak için kapıya doğru
ilerliyorum. Eylül ŞIRAY 7-A