21 Şubat 2014 Cuma

SOPHİE SİLVİA

Ben Sophie Silvia. Otuz yaşında, hayatı deli bir adamın akvaryumunda bir tür süs balığı olarak geçen acınası bir kızım. Kabusum nasıl mı başladı? Altı yaşındaydım. Annem sonunda bir süs balığı almama izin vermişti. Harçlığımı kapıp sokağa fırladım. Etrafıma bakına bakına yürüyordum. Yanlışlıkla sihirbaz kıyafetleri giymiş bir beyefendiye çarptım. Hemen durup özür diledim. “Pardon bayım, sizi görmemişim.” Beyefendi beni selamladı. Kocaman bir gülüşle: “Unutma genç bayan! Elindekilerle yetinmelisin.” O zaman buna bir anlam verememiştim. Ancak şimdi çok iyi anlıyorum. Altı yaşındaki bir kız bu sözlerin tüm hayatını etkileyeceğini nasıl bilebilir ki? Beyefendiyi selamlayıp yoluma devam ettim. Evimizden yaklaşık yarım kilometre uzaklıkta bulunan bir evcil hayvan dükkânı vardı. Ancak orayı sevmiyordum. Yaptıkları, hayvanlara eziyetten başka bir şey değildi. Evcil hayvan dükkânından sonra biraz daha ilerleyince SU DÜNYASI adında başka bir dükkân vardı. Sadece balık satıyordu. Dükkânın kendisi bir akvaryumdu. Her taraf camdı. Herhalde dükkânda en az elli çeşit balık vardı. Dükkâna daha önce birçok kez gelmiştim. Ancak hiçbir şey satın alamamıştım. Sadece balıkları hayranlıkla izlemiştim. Gene balıkları birkaç dakika hayranlıkla izledim. Ancak alacağım balığı en az elli geliş önce seçmiştim. Balıklara, alacağım balık satılmamış umuduyla baktım ve onu gördüm. Turuncu, küçücük yüzgeçleriyle yüzmeye çalışıyordu. Satıcıya süs balığını gösterdim. “Bunu istiyorum.” Satıcı gülümsedi. Akvaryumdan balığı çıkardı ve küçük cam bir akvaryuma balığı koyup bana verdi. Balığa mutluluk ve özlem ile baktım. Sonra cebimden birkaç dolar çıkarıp satıcıya uzattım. Satıcı gene gülümsedi. “Gerek yok.” dedi. “Ama…” sözümü yarıda kesti. “Haydi, git onunla bir çikolata al. Para istemiyorum, cidden.” Mutlulukla adama teşekkür edip eve doğru yöneldim. Satıcı arkamdan “Yarın yine gel, belki balığına bir arkadaş buluruz.” dedi. Eve döndüğümde balığımı yatağımın yanındaki sehpaya koydum. Dört yaşındaki erkek kardeşim Agnes merakla geldi. “Bu da ne?” “Bu benim balığım. Adı ….eee adı şey…” Agnes “Fish!” diye bağırdı. “Şey, evet çok mantıklı. Balık!” O sırada annem Agnes’i çağırdı. O da koşar adım uzaklaştı. Ben yatağıma yatıp hayallere daldım. Beş dakika içinde de uyudum. Sabah kalkar kalkmaz balığımın durduğu sehpaya baktım. Balığım orada yoktu. Telaşla ayağa kalktım. Ayağa kalkmamla ayaklarımın ıslanması bir oldu. Yere baktım. Yerde biraz su, cam kırıkları ve balığımın cansız bedeni duruyordu. Gözlerim doldu. Balığımı elime alıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Sesimi duyan annem telaşla odama geldi. Yanında Agnes de vardı. Annem “Balığını yere mi düşürdün?” dedi. “Hayır” diye haykırdım. Annem Agnes’e baktı. Agnes masum küçük çocuk sesiyle “Balık yere düştü.” dedi. Ağlamam daha da şiddetlendi. Agnes ceza almadı. Sessizce balığımın tuvalete atılışını izledim. Ağlamamak için kendimi zor tuttum. Günümü odamda geçirdim. Bu sıra da satıcıya verdiğim sözü unuttum. Birkaç gün sonra dükkâna gene balık almaya gittim. Satıcı neden bir tane daha aldığımı sordu. Satıcının yüzü seğirdi. Balığımı verdi. Ben de eve gittim. Annem evde temizlik yaparken balığımı düşürüp öldürdü. Balığımın ikinci kez tuvalete atılmasını sessizce izledim. Diğer gün gene balık almaya gittim. Bu sefer de satıcının yüzü seğirdi, burnundan solumaya başladı. Sakince “Bir sürü balığın olduğu çok güzel bir yere gitmek ister misin? Balıkların hepsi senin olabilir veya sana yeni bir balık verip seni eve gönderebilirim.” Bir sürü balık, hepsi benim. Heyecanla “Evet gidelim.” dedim. Satıcı kasanın arkasındaki kapıyı açtı. Eliyle buyur hareketi yaptı. Kapıdan içeri girdim. Satıcı bir anda kapıyı yüzüme kapadı. Oda son sürat aşağı inmeye başladı. Bu bir tür asansördü. Hatta can sıkıcı bir asansör müziği de vardı. Bana bir saat gibi gelen bir sürenin ardından asansör durdu. Odanın camdan yapıldığını fark ettim. Tanrım, bu çok büyük bir odaydı. Bir sürü balık vardı. Megafonla kulağımın yanında konuşuluyormuş gibi çok yüksek bir ses geldi. “Camın diğer tarafında olmak nasıl bir duyguymuş Sophie?” Önce sesin nereden geldiğini anlayamadım. Sonra karşıda dev boyutlardaki satıcıyı gördüm. O anda fark ettim. Yanımdaki balıklar ne kadar da büyüktü. “Senin gibi hayvanlara saygı duymayan insanları balığa çeviriyorum. Sonra dükkâna sizin gibi saygısızlar geliyor. Sizlerden birini alıp öldürüyor. Siz de cezanızı çekiyorsunuz. Sonra o da sizin gibi balık oluyor. Onu başkası alıyor. O da ölüp cezasını çekiyor. Bir tür döngü yani.” Satıcıya haykırmaya çalıştım. Ancak sadece ağzımdan baloncuklar çıktı. Satıcı güldü. “Sen bir balıksın Sophie, konuşamazsın.” Yirmi dört yıldır bu akvaryumdayım. Her gün balıkların ölmek için yeni çocuklara verilmesini ve yeni çocukların balığa dönüşmesini izliyorum. Evet, ben Sophie Silvia. Otuz yaşında, hayatı deli bir adamın akvaryumunda bir tür süs balığı olarak geçen acınası bir kızım ve hala korkuyla ölmemi sağlayacak çocuğu bekliyorum. İpek Janset KEBAT 7-C