İki
genç insan, iki zavallı genç insan. Bir elmanın iki yarısı gibiler, sokakta
yürüdüklerinde herkesin bakışlarını üstlerine çevirtiyorlar. Edebiyata
meraklılar; çocuk kıza şiirler yazıyor, gece geç saatlere kadar oyunlar
oynuyorlar. Resme meraklılar; kız iyi bir ressam ve çocuk onu çizerken izlemeyi
seviyor. Müziğe meraklılar; her sokak festivalinde onları görmek mümkün. Paraları
yok ama bu önemli değil çünkü paraya meraklı değiller. Ancak yatağa arada bir
dolu karınlarla girmek istiyorlar. Bir
gün sokakta gezerlerken rengarenk şekerlerin olduğu bir tezgaha yaklaşıyor
çocuk, ancak satıcı ona kötü bakışlar atınca yaklaştığı hızla geri çekiliyor.
Kız onun üzgün olmasından nefret ettiği için tezgaha kendi gidiyor, satıcı onu
güzellikle karşılıyor. Kız çocuğun sevdiğini bildiği şekerlerden seçip fiyatını
soruyor, satıcı da onunla bir anlaşma yapabileceğini söylüyor. Saf kız
anlaşmanın ne olduğunu bilmemişine rağmen kabul ediyor, çünkü çocuğu ona
olabilecek herhangi bir şeyden fazla seviyor. Bunları gören çocuk satıcının
yanına geliyor, öncekinden daha özgüvenle dolu olduğu belli bir şekilde, yüzü
tanınamaz hale gelene kadar ona vuruyor, etraftakilerin ve kızın uyarılarını
dinlemiyor ve sonu sarayın zindanlarında bitiyor. Kız bütün gece ağlıyor çünkü
çocuğu sonsuza kadar kaybettiğini biliyor, çocuk bütün gece ağlıyor çünkü kızın
ağladığını biliyor. Kız çocuğu son kez görmeye gitmiyor, odasında hayatının
sonuna kadar onu düşünmeye çalışıyor, ancak bunu başaramıyor. Eninde sonunda
çocuğu unutuyor, başka birisiyle evleniyor ve çocukları oluyor, çocuklarının da
evlendiğini görüyor. Acısı, gün yavaş yavaş azalıyor ve sonunda, aşkıyla
beraber yok olduğunda, öldüğü gün, beyaz ışığa onu çağıran kişi, çocuk olmuyor.
Ayda Nil YAPUCU 8-A