Bir varmış, bir yokmuş. Bir mahallede üç arkadaş
varmış. Bunların adı Ali, Murat ve Esra imiş. Üçü de yoksul bir ailenin
çocuklarıymış. Her gün okul çıkışı sokakta oyun oynarlarmış. Bir gün okul
çıkışı üç arkadaşın da karnı zil çalıyormuş. Evden yemek almaya gitmişler.
Ali'nin annesi: "Biri yer, biri bakar, kıyamet ondan kopar, paylaşın bu
yemeği.” demiş.
Yemeklerini alır almaz sokağa geri dönmüşler.
Birden Murat'ın gözleri fal taşı gibi açılmış. Yerde bir anahtar görmüş. Üç arkadaş anahtarı incelerken güneş ışığında
ortaya simgeler çıktığını görmüş. Bu simgeler yaprak, su damlası ve 7 rakamı
imiş. Esra: "Kalıbımı basarım ki bu su damlası bizim evin oradaki gölü
simgeliyordur." demiş. Bu fikir diğerlerine mantıklı gelmiş. Ertesi gün
göle gitmişler ve ipucu aramaya çalışmışlar. Murat diğer ikisine: "İki
ayağımı bir pabuca sokmayın." demiş. Üç arkadaş eve dönerken yoldaki bir
çocuk: "Murat ile Esra çok yakın mı ne?" demiş. Ali Murat'ı teselli
etmek için "Boş ver, elin ağzı torba değil ki büzesin." demiş. Bu
olaydan sonra herkes evine dönmüş. Esra anne ve babasının tartıştığını görmüş.
Annesinin şu sözünü duymuş Esra: "Ayağını yorganına göre uzat bey!"
Ertesi gün üç arkadaş gölün etrafında tekrar buluşmuşlar. Ali Esra'ya: "Bu
ne hal, yüzünden düşen bin parça." demiş. Esra dün gece olan tartışmayı
anlatmış. O sırada çıkan bir rüzgarla yapraklar uçuşmuş. İşte o an Murat'ın
aklına anahtardaki yaprakların ağacı simgeleyebileceği aklına gelmiş. Hemen
gölün etrafında diğer simge olan 7. ağacın altını kazmışlar. O an en mutlu
oldukları anmış çünkü hem bir şifre çözmüşler hem de torba torba altın
bulmuşlar. Bir yandan da ailelerini zor durumdan kurtarmışlar. Esra tüm okula
dondurma ısmarlamayı önermiş ama Ali: "Bütün paramızı harcamayalım çünkü
siz de biliyorsunuz ki sakla samanı gelir zamanı." Barış ERYAVUZ 5-B