İşte,
ne olduysa olmuştu. Talya’nın sabah ödevi yoktu. Öğlen yemeği koca okulda bir tek ona
kalmamıştı. Akşam servisi kaçırmıştı. Bu olayları evde düşünedururken annesi bir
yandan yemeği yakmıştı. Bütün bunların aynı gün olması tesadüf değildi elbet. Biri
ona şaka yapıyor olmalıydı. Ama kim? Artık Talya’nın dedektif olma sırası geldi
de geçiyordu bile. Kendine bir çanta hazırladı. İçine bir fener, bir parça ip,
biraz su, birkaç oyuncağı ve yedek pil aldı. Bunlara pek ihtiyacı olmasa da
filmlerde hep vardı. Talya çok özeniyordu doğrusu, ertesi gün okula dedektif
çantası ile gidecekti. Çok heyecanlıydı, yemeğin yanmasını bile umursamadı.
Erkenden
uyudu, kuş cıvıltılarıyla uyandı. Bu güzel sabahın tadını çıkarmak istedi.
Çantasına bir daha baktı, heyecanla kahvaltısını yaptı, okul servisine bindi.
Serviste heyecanının yerini bir anda korku aldı, üç yıl boyunca her gün bindiği
servis uçuyordu. Bu doğru! Çantasına sıkıca sarıldı. Arkadaşlarının yerinde
bomboş koltuklar vardı. Gözünü bir daha
açıp kapadı, rüyada da değildi. Hızla bulutların üzerine yükseliyordu. Şimdi
ise korkuyu şaşkınlık bastırıyordu. Talya gözlerine inanamadı. Bulutların
arasında pembe turuncu karışımında bir ev vardı. Kapısında “23” numara ve “Talya” yazıyordu. 23 numara Talya’nın uğurlu
sayısıydı. O eve doğru ilerledi. Yavaşça kapıyı araladı. Kapı açılınca bir köy
çıktı karşısına. Küçükkenki hayallerinden bile
güzeldi. Yürümeye başladı. Her adımında bir ses çıkıyordu. Hızlı
yürümeye başladı. En sevdiği şarkı çalıyordu, bu köy ona göre ayarlanmıştı. En
sevdiği renkler, uğurlu sayısı, en sevdiği şarkı ve ismi… Bunlar da tesadüf
değildi. Yanından birisi geçti. Ona ben neredeyim diye sordu. Yanındaki kadın
el işaretleri ile ona bir şeyler söylemek istediyse de Talya bunu anlamadı. Hiç ses yoktu. Anladı ki
burada dil de yoktu. Konuşulan dil olmadığına göre ses de yoktu doğal olarak.
Kenarda iki kadın kavga ediyordu. El hareketleri ile olunca gülesi gelmişti Talya’nın. Ama gülmedi. Yanlarına
gidince gerçekten ciddi olduğunu anladı.
Aralarına girdi. El hareketlerinden bir şey anlamadığı için ses çıkarmadı.
Birden daha büyük bir ses geldi Talya’nın arkasından. Aslında küçük ve önemsiz
değil, büyük ve ciddi bir kavgaydı. Ama hiçbir şey anlamıyordu. Bütün halkı
yanına topladı. Kavgalı olanlar sinirle geldiler. Bir tarafa bir grup, diğer
tarafa bir grup geldi. Öncelikle
Talya onlara Türkçeyi öğretmek istiyordu. Zaten Talya’nın Türkçesi
iyiydi. Orada yaşayanlar da zekiydiler zaten. Bir makine ile bütün bilgileri
kolaylıkla beyinlerine ilettiler. Artık ses vardı. Talya’nın ağzı açık kaldı.
Tek dediği şey “Kavgalar bitmeli.” oldu. Halk bunu duyunca ne yapmalıyız diye
sordu. Talya “barış” dedi. Onlara kısaca savaşın zıt anlamlısı deyince daha iyi
kavradılar. Sorunlarını konuşarak hallettiler. Herkes mutlu olmuştu. Her
tarafta ses vardı ama barış sesleriydi.
Herkes
barışmış, kavgalar bitmişti. Köyün kapısındaki Talya’nın ismi ve uğurlu sayısı
ne içindi peki? Dedim ya zekiydiler. Atlamışım, geleceği de görüyorlar.
Talya’nın geleceğini biliyorlardı. Barışı da biliyorlardı ama biz bilmiyorduk… B. Elif NALÇAKAN 5-B