Ben; tipik, yuvarlak ve şu minik
akvaryumlarda yaşayan balıklardan biriyim. Evim, sade, evimde sadece ben
yaşıyorum ve evimin çok güzel bir manzarası var. Deniz ve kumsal hemen önümde.
Tabii ne zaman oraya doğru oraya yüzsem görünmez bir kalkana çarpıyorum. Her
gün sabah kalktığımda sahibim evimin içine yemek atıyor ve evim kirleniyor. Ben
de buna dayanamıyorum. Bu yüzden başlıyorum onları yemeğe... Sonra bir büyük,
bir de küçük kız bana: “Günaydın!” diyorlar. Ne hoş. En azından bana hoşgörülü
davrananlar var. Bazen yaşadığım ortama yabancı insanlar geliyorlar.
Parmaklarını evime sokuyorlar ve bu da yetmezmiş gibi bana laf atıyorlar. Onlar
benim dilimi anlasalardı, ben onların davranışlarını o zaman görürdüm. Neyse,
bu iki kızlardan küçük olanı okul dedikleri şeye gitmeden evimi kirletir. Yine
yemeğe başlarım... Resmen bana kilo aldırıyorlar. Vallahi diyete giremiyorum.
Sonra uzun bir süre kendimi dinliyorum. Denizde yüzmeyi düşünüyorum. Belki o
zaman ilk kez gülebileceğim, mutlu olabileceğim. Annem, babam ve 24 kardeşimin
yaşayamadığı özgürlüğü yaşamak istiyorum ama sahibim eve gelip siyah tabloyu
bir düğmeye basarak açınca, 1 saat boyunca haber izlerken bir de ne göreyim?
Atalarımı insanlar denizden çıkarıp öldürüyorlar. Bir de sahibimi birkaç kez
evde atalarımı ateşe atarken gördüm. Sonra da onları yediler. İyi ki bana
aynısını yapmıyorlar. Böylece tüm umutlarımı yitiriyorum. Ertesi gün yine aynı
şeyi düşünüyorum. Ne de olsa bazı şeyleri çabuk unuturum. Sahibim evde
haberleri izler, sonra evimi kirletir, ben daha temizliğimi bitirmeden beni
karanlığa bırakır.
Karanlıkta temizlik yapmak çok zordur! Ben
mışıl mışıl uyurken bazen birden birisi ışığı yakar, su içer ve beni
karanlıkta, uykusu kaçmış bir balık olarak bırakır. Haydi, şimdi uyu
uyuyabilirsen. Evimde daireler çizmeğe başlıyorum. Sonra sabah güneşi doğuyor,
aynı şeyler oluyor. Hayatımda arada sırada bir aksiyon oluyor, o da evimden
beni diğer evime geçirirkenki şelale atlayışım. Şu küçük olan kız yıllar sonra
genç kız oldu. Sürekli bana bakmaya başladı. Kendi kendine bir şeyler
mırıldanıyordu ama ne dediğini anlamıyordum. Sonra her yıl bana ilkbaharda
parti yaparlar. En azından onlar öyle düşünüyorlar. Bence bu bir saçmalık ama
bu saçmalık sayesinde özgürlüğe kavuştum. Küçük kız uyumadan ve beni karanlıkla
baş başa bırakmak yerine evimi ve beni aldı. O kumsalda yürüyor, ben de
kollarında uçuyordum. Deniz kıyısına geldiğimizde bana fısıldayarak: “Özgürlük
senin temel hakkın. Senle yaşamak ne kadar ilginç olsa da senin üzgün olduğunu
sezinliyorum. Seni çok seviyorum. Şimdi, yeni yaşamında sana mutluluklar.” dedi
ve beni hayalime kavuşturdu. Onu unutmam imkânsız. Şimdi o deniz kıyısına
sadece 2 kilometre uzaklıkta bir kayalıkta 17 çocuğumla yaşıyorum. Yıllardır ilk
kez gülümseyebiliyorum. Çünkü özgürüm! Elif Tuna KARAPINAR 7-B