Ben bir inekten süt sağacağım, ben yabancı
bir ülkede bağıra bağıra Türkçe şarkı söyleyeceğim. Ben bir maçı rakip
tribünden izleyeceğim. Ben ben ben…
- Ekin dersi dinle.
Öffff, bir hayal kurdurtmadınız diye
geçirdim içimden. Hani insanın çok sıkıldığı anlar vardır ya. Hani hiçbir şey
yapmak istemediği. İşte tam o anlardan birinde sıkışıp kalmıştım. Canım ne
kitap okumak istiyor ne de dersi dinlemek. Ne camdan bakmak istiyorum ne de
arkadaşımla konuşmak. İşte böyle sıkıntılı ve çaresiz bir an yaşıyordum. Ben
böyle anlarda genellikle hayal kurmayı tercih ederim. Ama bu hayaller benim
yaşımdaki normal kızların kurduğu hayallere benzemez. Yarın ne giysem, nereyi
gezsem, kiminle sevgili olsam veya vizyondaki hangi filme gitsem türünden
hayaller değildir. Benim kurduğum hayaller, bilirsiniz işte, içinde daha çok
macera barındıran, sıradan hayallerdir. İşte o anda tam bu hayallerden birine
dalmıştım ki öğretmenimin sesi ile ilkindim.
- Ekin dersi dinle.
Ne kadar anlamsız ve saçma bir sözdü. Ona
bir zararım yoktu. Dersi de bölmüyordum. Üstelik dinlesem bile asla kafama
girmeyecekti. Eve sıkkın sıkkın giderken aklıma şahane bir fikir gelmişti.
Hayallerimden yola çıkıp ölmeden önce yapmam gerek 100 şey adında bir liste
oluşturacaktım. Durup dururken yangın butonuna basıp kaçmak, bir ay hiç evden
dışarı çıkmamak veya buz gibi bir havada denize girmek gibi saçma sapan bir
sürü şeyin yazdığı 100 maddeden oluşan bir liste.
İşte şu anda elimde o liste duruyor.
Önümde. Tam dizlerimin üstünde. Çok acı. Zar zor okuyorum. Kavanoz dibi gibi gözlüklerimle
yarı kör bir durumda kâğıda bakıyorum. Bir madde, sadece bir madde. Tüm
hayatını bu saçma listeyi bitirmek için adamış, doksan yaşına gelip bir maddesi
kalmış bir kişiden bahsediyoruz. Hayatımda düştüğüm en kötü durum. Hele ki kâğıtta
yazan son maddenin yaşlı bir insana göre atom parçalamaktan daha zor bir şey
olduğunu düşünün. Evet zor. Hem de çok zor. Kâğıttaki son madde benden şişme
oyun alanlarında, hani şu zıplamak için olan, zıplayarak tepeye değmemi istiyor.
Bacaklarım daha benim yürümeme izin vermezken nasıl olur da beni
zıplatabilirler ki? Hem de çok iyi zıplayıp tavana değmem gerekirken, üstelik
yarın kalktığımda kendimi hayatta bulabileceğimin güvencesi bile yokken. Bunu
nasıl başarabilirdim ki? İçimde en büyük silah olan umut varken, sona bu kadar
yaklaşmışken pes edemem. Vazgeçemem. Umudumu yitirip ölmektense, hayatımda tek
umudum olan listeyi bitirmeye çalışırken ölmeyi tercih ederim. Evet, kararımı
vermiştim, bu işi kafama koymuştum. Umudumun ve hayallerimin peşinden
gidecektim.
Ertesi günü erkenden kalktım. Ayaklarıma,
ellerime baktım. Yaşasın, yırtmıştım, bugün de yaşıyordum. Bu listeyi bitirmek
için belki son günümdü ama sonuçta bir günüm vardı ve ben riske giremezdim.
Listeyi tamamlamak için elimden ne geliyorsa yapacak, o tavana değecektim.
Erkenden bir oyun alanına gittim. Erken gittim çünkü kimse insanlara veya
çocuklara rezil olmak istemez. Oyun alanının kapısında duran görevli insanlar
beni görünce şaşırdı. E haklı tabii, nihayetinde buraya gelen normal insanların
elinde veya yanında bir çocuk bulunur. Bu yüzden durumu onlara izah ettim.
Listeden ve 100 hayalden bahsettim. Tabii ki hepsi bunu çok saçma buldu ama kim
yaşlı bir insanı kırabilirdi ki? Trambolinin üstüne çıktım, var gücümle
zıpladım. Ancak benden bir tane daha olsaydı tavana değebilirdim herhalde. Trambolinin
altına kalın bir tahta parçası koydular, böylece tavana daha yakındım. Zıpladım
ama yine olmadı. Oyun alanını daha çok şişirdiler böylece hem tavana biraz daha
yaklaşacağım hem de bir zıplayışta daha yukarı fırlayacaktım. Zıpladım. Oldu.
Tavana değdim. Kendimi yere attım ve “İnanmıyorum, başardım, ben bu listeyi
tamamladım.” diye bir çığlık attım. İddiaya varım ki tekerleği bulan insan bile
bu kadar çok sevinmemiştir. Belki yıllardır ilk kez gülümsedim. O anda hem o
kadar zıplamaya dayanamamış kalbimin güm güm atmasından hem de sevinçten olsa
gerek bayıldım. Mutluydum çünkü listemi tamamlamıştım, ölecektim çünkü yaşımı
tamamlamıştım, ölmüştüm çünkü Azrail’i görmüştüm. Sude BALCI 7-C