12 Mayıs 2014 Pazartesi

SENİN GÜLÜŞÜN


Ve işte o gün. O gün mutluluğumu kaybetmiştim. Annem ve babam sabah kahvaltıdan sonra işe gitmişlerdi. Evde yalnızdım. Evde dolaşırken mutfakta bir şey bulmuştum. Küçük ve ortası çekmece gibi açılan bir kutuydu. Kenarında bir ok işareti vardı. İçinden bir tane tahta parçası çıktı. Sonra onu kutuya sürtmeye başladım. Ve bir anda bir patlamayla mutfak alevler içinde kalmıştı.
Gözlerimi açtığımda kendimi hastanede buldum. Yanımda annem ve babam vardı. Onlara, neler olduğunu sormaya çalışıyordum fakat yapamıyordum. Ne olduğunu anlayamıyordum. Daha sonra bir hemşire elinde aynayla yanıma geldi. Aynayı bana uzatırken “Çok şanslı bir çocuksun.” dedi. Aynayı elinden aldım ve kendime baktım:
- Aman tanrım! Bu da ne?
Henüz 7 yaşındaydım ve gözlerim dışında tüm yüzüm sargı içindeydi. Evet, yüzüm yanmıştı.
Üç hafta sonra taburcu olmuştum. Bir gün annem ve babam “Haydi üzerini değiştir. Dışarı çıkıp biraz hava alalım!” dediler. Sessizce üzerime yeni aldığımız tişörtümü ve şortumu giydim. Evimizin yakınındaki, her zaman güler yüzü ile bizi selamlayan Judy’nin kafesine gitmiştik. Birkaç dakika sonra yanımıza orta yaşlı bir adam gelmişti. Ama ne yazık ki ona  “Merhaba” diyemiyordum. Adam yanıma geldiğinde, sanki durumumu biliyordu. Annem ve babamla biraz havadan sudan sohbetler yaptıktan sonra bana dönüp “Merhaba, benim adım Joe. Umarım bir gün tekrar karşılaşırız.” dedi.
İki ay sonra hastaneye kontrole gitmiştik. Doktorlar beni uzun uzun muayene ettikten sonra, annem ve babamla odada konuşmuşlardı. Ben dışarıda koridorda onları bekliyordum. Annem ve babam odadan üzgün bir ifadeyle çıkmışlardı. Eve geldiğimizde salonda beni karşılarına oturttular. Annem ellerimi ellerinin arasına alıp:
- Dinle Mike! Doktorlar bundan sonra hiç konuşamayacağını söylediler. Çok üzgünüz tatlım. O kötü patlamada yüzün gibi sesin de yanmış.
Dediklerini tam olarak anlamaya çalışıyordum. Annemin gözlerinden ip gibi yaşlar akmaya başlamıştı.

On beş yaşıma geldiğimde bir akşam eve gelen bir telefonla Joe amcanın trafik kazası geçirdiğini öğrendik. Hemen hastaneye gittik. Annemle babam doktorlarla konuşuyorlardı. Ben ise uzaktan sessizce onlara bakıyordum. Camın arkasında sargılar içinde yatan bir adam eliyle beni yanına çağırıyordu. Joe amcanın durumunun çok kötü olduğunu yanına gidince anlamıştım. Bana “Bu surata iyi bak!“ dedi ve bir gülüş attı. Ardından hemşireler beni odadan dışarı çıkarttılar. Koridorda oturuyordum. Bir doktor yanımıza geldi ve “Başınız sağ olsun. Kurtaramadık.” dedi. Hastaneden ayrılırken arkamızdan gelen bir doktor bana seslendi. Yanıma gelip bana, bir yüz nakli isteyip istemeyeceğimi sordu. Annem ve babam birbirlerine bakıp “Bu gerçekten  mümkün mü?” diye sordular. Doktor Joe amcanın ölmeden önce yüzünü Mike’a bağışladığını söyledi. Bunu duyunca onaylarcasına başımı heyecanla salladım. Ertesi gün beni ameliyata aldılar. Uzun ve başarılı bir ameliyat olmuştu. Ameliyattan bir ay sonra sargılarım açılmıştı. Doktorlar yeniden konuşabileceğimi söylemişlerdi. Heyecanla bir aynanın karşısına geçip birkaç kez gülümsedikten sonra, yüksek bir sesle “İşte bu senin gülüşün Joe!” diye bağırdım. Güçlü VARLIK 7-C