9 Aralık 2013 Pazartesi
BİR BUZDOLABININ GÜNÜ
Buraya mutfak diyorlar galiba. Ben de buzdolabı. İki tane bölmem var. Biri soğutucu, biri de buzluk. Soğutucuda daha çok donması gereken yiyecekler, buzlukta ise soğuk olmasını istediğimiz ya da soğuk olması gereken yiyecekler var. Benim olduğum evde yaşayan insanlar buzluktansa soğutucu kısmımı daha fazla kullanıyorlar. Benim içimden hep yiyecekleri alıp sağımda duran ocakta pişiriyorlar. Ve piştikten sonra onları yiyorlar. Ya da yiyecekleri doğrudan alıp yiyorlar. Çok garip bir yer burası. Bir sürü dolap ve çekmece var. Dolapların ve çekmecelerin içlerinde de çatal-kaşık-bıçak, tabak gibi şeyler var. Bir de hep gözüme takılan, adına sandalye denilen bir şey var. Tam benim önümde duruyor. Aslında bir değil birkaç tane var sandalyelerden. İnsanlar hep onlara oturuyorlar mutfakta. Oturmadan olmuyor sanki.
Her günkü gibi yerimde sıkılıp duruyordum. Evdekiler telaş içindeydiler. Nedenini bilmiyordum. Yine bir yere mi gidiyorlar diye düşündüm. Kendi aralarında konuşmaya başladılar.
–Hadi artık! Geç kalacağız. dedi Zeliha Hanım.
"Keşke ben de tatile gidebilsem." dedim içimden. Gidemeyeceğimi bile bile boşuna ümitleniyordum. Neyse ki arkadaşlarım yanımdaydı. Üstüme yapışık olan mıknatısları hiç sevmiyordum. Çünkü üstümden hiç inmiyorlardı. Onların ağırlıklarını taşımak zorunda kalıyordum. Ama yanımda duran rafları çok seviyordum. Onlar da benimle aynı durumu yaşıyorlardı. Rafların üstünde bir sürü bardak duruyordu. Raflarla hep dertleşip konuşuyorduk. Derken evin küçüğü Ayşe, annesine seslendi.
–Anne! Ben de sizinle tatile gelmek istiyorum.
–Olmaz kızım. Sen ablanla evde kalacaksın.
-Of! Tamam.
Bu konuşmaları duydum içeriden. Zeliha Hanım ve eşi Mehmet Bey, çıkmak üzerelerdi evden. Yarım saat sonra evden çıktılar. Ayşe, ablası Melis’in odasına gitti.
-Abla, ne yapıyorsun?
Melis kardeşinin dediğine aldırmadan internette gezinmeye devam etti. Ayşe tekrar aynı soruyu sordu. Ablası yine cevap vermedi. Ayşe mutfağa geldi, benim buzluk kısmımı açarak bir yiyecek aldı. Sonra o yiyeceği ocakta ısıttı. Önümdeki sandalyelerden birine oturdu ve tabağı masaya koyarak yemeğini yemeye başladı. İçeriden bir gürültü duydum. Ayşe koşarak sesin olduğu yere gitti ve bir çığlık duydum. Ama hareket edemediğim için hiçbir şey yapamadım. Mutfağa, daha önce tanımadığım bir adam girdi. Telaş içinde çekmecelere, dolaplara bakmaya başladı. Ne yapıyor olabilir diye düşündüm. Ama aklıma hiçbir fikir gelmedi. Adam bana doğru yaklaştı ve kapağımı açtı. Ama sonra kapatıp başka bir odaya girdi. Acaba Ayşe ve Melis’e ne olduğunu düşündüm. Birden aklıma geldi ki, biraz önce benim kapağımı açan bir hırsız mıydı? Evet. Kesinlikle bir hırsızdı bu adam. Çok emindim. O kadar emindim ki Melis ve Ayşe’ye bir şey yapmış olabileceğini bile düşündüm. Ertesi gün kapı açıldı ve içeriye birileri girdi. Konuşmalarından anladım. Eve girenler Zeliha Hanım ve Mehmet Bey idi. Zeliha Hanım kızlarına seslendi.
-Kızlar! Biz geldik.
Zeliha Hanım kızlardan ses alamayınca korktu. Odalarına gittiğinde Ayşe uyuyor, Melis ise bilgisayarda oyalanıyordu. Zeliha Hanım ve Mehmet Bey bir oh çektiler. Hırsız falan da yoktu. Ben yanlış düşünmüşüm. Ama hala dünkü çığlık sesinin nereden geldiğini anlayamamıştım. Artık bu merakla yaşayacaktım.
Defne PEKMEZ
7-A