9 Aralık 2013 Pazartesi

KANEPENİN KEYFİ

Salondaki tek kanepe olmam ev halkının akşam okuldan ve işten gelince sadece benimle vakit geçirmelerini sağladı. Geniş rahat oturma minderlerim, kaz tüyü dolu sırt minderlerim ve koyu gri rengimle salondaki tek ilgi odağı bendim. Sağ tarafımdaki koyu kahve ve rahatsız tekli koltuk hiçbir zaman cazibe merkezi olamadı. Televizyonun tam karşısında olmam ve önümde duran rahat puf sayesinde televizyon sefasının vazgeçilmezi oldum. Bütün ev halkı sabah işe ve okula gidince evdeki kediyle yalnız başıma kalırdım. İran kedisi olan Badem sarı uzun tüylü, yavaş yavaş yürüyen hantal bir kediydi. Yanıma yaklaşınca üstüme atlamadan önce patileriyle kolumu iyice gıdıklar sonra üzerime zıplardı. Uzun tüyleriyle üstüme yayılarak akşama kadar uyurdu. Bu kedi çok uykucuydu. Bazen evin temizlikçisi gelip üzerimi iyice süpürüp, kaz tüyü minderlerime iyice vurarak kabartırdı. Bu benim çok hoşuma giderdi. Eve önce okuldan küçük kız gelirdi. Yanımdaki yemek masasına hiç oturmaz, yemeği bile benim üzerimde yerdi. O sırada televizyon izlediği için bazen yemeği üstüme dökerdi. Rengim koyu olduğu için üzerimde hiç leke kalmazdı. Bazen arkadaşları gelir üzerimde zıplarlar, bazen de kedi ile koşuştururlardı. Gece geç saatlerde evin annesi yorgun argın işten gelir, yorgunluğunu benim üstümde atar ve ayaklarını önümdeki pufa uzatırdı. Geceye kadar bütün minderlerimde oturulur, televizyon izlenir. Çok keyifli zamanlar geçirilirdi. Yatma vakti geldiğinde tüm ışıklar söner, ev halkı odalarına giderdi. İşte o zaman yalnızlığım başlardı. Hiç kimse bir kanepede uyumak istemezdi. Evin kedisi bile ev sahiplerinin yanında yatardı. Keşke hiç gece olmasaydı ve herkes benimle sabaha kadar vakit geçirseydi. Veya sadece bir salon kanepesi olmaktansa aynı zamanda yatak da olabilseydim, işte o zaman sabaha kadar evin küçük kızını üstümde uyutabilirdim. Ece GULÇUR 7-A