11 Aralık 2013 Çarşamba
DOSTUM OLDUĞUNUZ İÇİN ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM!
“Ayda kalk artık o bilgisayarın başından!”
Ben bu sesi biliyorum, annem bu benim! “Ayda!” diyen bir ikinci bağırıştan sonra cevap verdim. “Efendim?” Sesim mi kısılmış benim? Yüzyıllar gibi gelen bir süredir uyuyorum herhalde. Saatin kaç olduğuna bakmak için içine kıvrıldığım kırmızı koltuğun kenarına uzandım ve ellerimi görünce çığlığı bastım. Resmen kedi eli gibi olmuş o. “Ayyy!” diye haykırdım. Annem elinde terlikle odama daldı. “Ayda!” şeklinde bir savaş çığlığı attıktan sonra boş boş odama bakındı. “Ayda?” dedi şaşkın bir şekilde. Sonra o da çığlık attı. “Murat! Kız yok!” babam olayla olabildiğince alakasız bir biçimde ayaklarını sürüye sürüye içeri girdi. Bir süre etrafa bakındıktan sonra:
“Eda’yla falandır o. Olmadı Delfin’le. Boş ver şimdi onu, bak orda telefonu, şurada bilgisayarı var; haydi önce onları, sonrasında da çantalarını karıştıralım, geri döndüğünde de azarlarız hahaha!” dedi. Tamam, şu son cümleyi uydurmuş olabilirim. Belki. Kedi kulağıyla duymak da zor oluyormuş. Bir daha kedimi azarlamayacağım. Annem “Polisi arayalım!” evde koşuştururken, babam gazetesini okurken ve kedim bir balkondan ötekine koşarken, koltuğumdan inip yatağıma çıkmaya çalıştım, olmadı, yere düştüm. Eşyalar bir kediye görünmesi gerektiğinden daha büyük gözüküyordu. Tırnak diyebileceğimiz şeyleri çıkartıp yatağıma tırmandım. Oradan uzun pufuma, onun üstünde duran daha bitmemiş güzelim resmimi yırta yırta tırmandım ve aynamda kendimi görebileceğim bir boyuta geldim. Ben bir kedi değil, hamstera dönüşmüşüm ama! Küçük fare olmuşum resmen! Çığlık attım –daha doğrusu ciyakladım- ve bu da altımda duran kedimi fark etmemi engelledi. Kedim orada bıyık altından gülüyordu. Bana baktı ve patisini yaladı. Bu kedinin adı niye Pati ya? Pati diye isim mi olur? “Seni şimdi yemek zorunda kalmasaydım keşke. İyi kızsın sen. Pardon hamster demek istedim.” Hamsterlara özel bıyık bükme hareketini yapıp “Hıhı çok komik. Ama anlamadığım bir şey var; ben seni nasıl duyabiliyorum? Sen bir kedisin, miyavlaman gerekmez mi?”
“Her hayvan aynı dili konuşur. Şimdi gelelim konumuza. ‘Ekmek yoksa pasta yesinler.’ demiş Fransız monarşist Marie Antoinette. Eminim biliyorsunuzdur, boşuna Fransızca eğitim veren bir okulda okuma yani. Eh, bizim Kuşadası’ndaki çete lideri…”Çete lideri mi? Ne bu mafya çetesi mi?” diye sözünü kestim. “Eğer hikâye dinlemek istemiyorsan, seni hemen yiyebilirim!” diye öneri sundu Pati.
“Yok yok anlat, dinliyorum ben seni.” dedim.
Pati kendini yere atıp karnını yaladı: “Ay yok olmaz, unuttun zaten. Ama bir fikrim var, eğer beni dışarı çıkarırsan seni yemem.”
Düşünmeden yanıt verdim: “Anlaştık.”
X X X
Taburenin üstünden kapı tokmağına sıçradım ve son anda uzanıp kapıyı araladım. Pati de patisiyle kendisinin geçebileceği bir aralık açtıktan sonra sırtına atlamamı bekledi. Kapı kolunu bıraktım ve küçük bir top gibi onun sırtına düştüm. “Haydi’” dedim. Aşağıya kadar koştuk ve 1 numaralı dairenin apartman giriş kapısını açması üzerine dışarı fırladık. Sitenin arkasındaki ormana ilerledik ve o karanlığa daldık. En büyük çınar ağacının altında gri, kısa tüylü bir dişi kediyle sadece Pati’den olabilecek beş yavru vardı. Dişinin ağzı gülümsüyormuş gibi büküldü. “Pati, gelmişsin!” dedi, İngiliz aksanıyla. Demek ki bu kedilere bu yüzden İngiliz kedisi diyorlar diye geçirdim içimden. Pati de gidip yavrulardan birinin kulağını yaladı, sonra da beni gösterdi. “Bu eskiden Ayda’ydı, benim sahibim, kaçmama yardım etti. Oda bizimle kalmak istiyor, olur mu?” diye sordu. İngiliz hanım gülümseyerek tabii ki olur diye yanıt verince ben de derin bir oh çektim.
Hava karardı, yavrular çoktan uyumuştu. Sadece ben, Elizabeth (İngiliz hanımın adını da öğrenmiştim bu arada) ve Pati uyanıktık. Ortalarında yatıyordum. “Teşekkür ederim.” dedim, “Dostum olduğunuz için.”
Ayda Nil YAPUCU
7-A