29 Ocak 2014 Çarşamba
BİR KALEMİN ÖYKÜSÜ
Ah! Ne güzel bir gün. Bugün raflara konulacağım. İlk defa şu kutudan çıkıp iki insan yüzü göreceğim. Üstümdeki yazı, numaram, pırıl pırıl parlayan inci gibi rengimle o sevecen çocukları bekleyeceğim. Elbet bir gün beni alıp okuluna götürecek, beni kullanacak, belki bozulacağım. Ama kim ister ki bozulmak. Bozulunca beni bir kenara, belki çöpe atacak. Neyse, daha ömrüm uzun. Burada yeni arkadaşlar edinmek istiyorum.
Birkaç gün sonra…
Raflara çıkarılalı 3 gün oldu, neden hala gelip kimse almadı beni? Kapağım mı kırık, silgim mi yok, rengim mi soldu, artık ilgi çekmiyor muyum? Neden çocuklar beni almıyor? Neden, neden ?!
İki hafta sonra…
Geçen hafta bir çocuk beni almıştı. Çok sevinmişti beni görünce. Annesine tutturmuştu “Bu kalemi istiyorum.” diye. Gururla arkadaşlarına göstermişti beni. Arkadaşlarına: “Bakın, bu benim yeni kalemim.” demişti. Her akşam günlüğüne benimle birlikte yazıyordu. Adeta onun sırdaşı gibiydim. Bir gün okulunda arkadaşları beni yere atıp üstüme basmışlardı. Canım çok acımıştı. Ayrıca her yerim çizilmişti, kırılmıştım, bozulmuştum. Artık ilgisini çekmiyordum. Beni öylece çöp kutusuna attı. Keşke bu kadar güzel olmasaydım. Belki beni almazdı, belki bir raf köşesinde çürürdüm. Çürümeye razıyım. Ben çöp kutusunu hak etmiyorum. Miray AKKOÇAN 8-B