9 Ocak 2014 Perşembe

YALNIZ TABLO

Fırça darbeleri sıcak bir sevgi göstergesi, neşeli bir ıslıksa müzikti benim için. Bin bir çeşit olaya, manzaraya tanık oldum ben. Türlü dönemlerden tutun, türlü insanları, manzaraları, şekilleri sembolleri ve nesneleri üzerime çizdiler benim. Boyanın kaygan yüzeyinin teninizi okşaması nasıl bir duygudur bilir misiniz? Ben bilirim elbet. Ne de olsa tuvalim ben, sadece tuval. İsim koyan olmadı bana. Çizdiler, seyrettiler, yeniden boyadılar. Bir gün genç bir bayan oldum, bir gün bir portakal, bir günse limon ağacının altındaki kaplumbağa... Sahibim pek iyiydi. Sadece mutlu olayım, yeni ortamlar, insanlar tanıyayım diye yaptığı resimlerin üzerini beyaz boya ile boyar, üzerime yeni resimler yapardı. En sevdiğim huyuysa sesli düşünmesiydi. Sanki benimle konuşur gibiydi. Kim bilir, belki de onu anladığımı biliyordu. Şimdi mi? (Şey…) Bu uzun bir hikâye. Sahibim üzerime çizdiği resmi yeni bitirmişti. O anda dükkâna uzun boylu, ürkütücü, donuk yüzlü bir beyefendi girdi. Sahibimin yaptığı resme şöyle bir baktı ve fiyatımı sordu. Sahibim hiç düşünmeden aklından bir fiyat söyledi. Beyefendi de alacağını belirterek parayı uzattı. Şoka girmiştim. Sahibim beni satıyordu. Şimdiye kadar pek çok resim satmıştı. Ancak beni satmayı düşüneceği aklımın ucundan bile geçmezdi. Sahibim beni çapımdan biraz daha büyük bir torbaya koyarak beyefendiye uzattı. Satıcıyla birlikte dükkândan çıkıp yola koyulduk. Bana bir saat gibi gelen bir sürenin sonunda büyük bir malikâneye vardık. Yeni sahibim beni bir odanın kuytu bir köşesine koydu. Etrafta birçok resim vardı. Bu kadar çok resmi ne yapıyordu? Yanımdaki komşu resimlere baktım. Merhaba diye seslendim. Cevap yoktu. Bir kez daha ve bir kez daha denedim. Gene de uğraşlarım bir sonuç veremedi. Anlaşılan buradaki resimlerin tamamı kendilerini hayata kapamışlardı. Ben de mi böyle olacaktım yoksa? Oysa eski sahibimin dükkânında bütün resimler birbiriyle konuşurdu. Ortama bir neşe hâkimdi. Burada daha çok hüzün vardı. Yeni sahibimin dışı ürkütücü olsa da benimle ilgileneceğini düşünüyordum başta. Ancak gün geçtikçe yalnızlığım arttı. Ne bir insan ne de bir resim tek bir laf ediyordu. Arada bir malikâneye yeni resimler geliyordu. Ancak onlarda içlerine kapanıktılar. Yoksa bu resimler neşeyi ve ya konuşmayı hiç mi öğrenmemişlerdi? Yaklaşık bir yıl içerisinde ben de konuşmayı unuttum. İçime kapandım. Yeni gelen resimlerin çağrılarına kulak veremez oldum. O günden beri kuytu köşemde duruyorum. Arada bir saygın kişiler resimleri incelemeye geliyor, ancak kısa sürede ayrılıyorlardı. Artık sadece bir resimdim. Donuk, renksiz… Diğer tablolardan farkım kalmamıştı. Eski sahibimi özlüyordum. Ancak ona karşı var olan kinim özlemimden baskın çıkıyordu. İpek Janset KEBAT 7-C