30 Ocak 2014 Perşembe
ÜZÜNTÜ, BALIKLAR VE ABİM
Çok küçüklüğümden beri balık benim için üzüntü demektir. Daha doğrusu, üzüntü balık demektir. Çünkü ne zaman üzülsem diğer çocuklara çikolata verdikleri gibi bana balık verirlerdi.
Ne zaman başladığını hatırlıyorum. Lunaparktaydık. Beş yaşlarında olmalıydım. Benden on yaş büyük olan abim arkadaşlarıyla gezmek için bizden ayrılmıştı. Annem de sırf ben mutlu olayım diye benimle saçma çocuk oyuncaklarına biniyordu. Birden telefonu çaldı. Acil bir iş için ofisine gitmek zorundaydı. Beni de, hem evi temizleyen hem de ihtiyaç olursa bana bakan abla, eve bırakacaktı. Hiç hoşnut olmadığım bu plana itiraz ettim. Lunaparktan ayrılmam diye tutturdum. Abimle gezmeyi önerdim. Abim bulundu, önerim ona sunuldu, o da tabii ki beş yaşında bir ayak bağı istemedi. Sonra, aklına müthiş bir fikir geldi. Abim zaten bir dahidir benim. Hemencecik şu top-fırlat-bir-şey-kazan oyunlarından birinden kırmızı bir süs balığı kazandı. Su dolu torbayı elime tutuşturup: Eve dönerken akvaryum alın ona, onunla oyna evde.” dedi.
Zaman darlığından annem bana sadece uyduruk bir fanus ve bir torba balık yemi alabilmiş olsa da ben balığıma hayran kalmıştım. Akvaryumu süsledim, balığı besledim, sonra bir daha besledim. Bunlar beni akşama kadar oyaladı. O gün şunu keşfettim: Balıklar müthiş hayvanlardır. Annemlerse şunu keşfettiler: Balıklar küçük çocukları tüm gün oyalayabilirler. Akşam babam eve gelip de olanları öğrenince abimle beni balığıma arkadaş ve daha güzel bir akvaryum almaya gönderdi. Biz dönene kadar da balıklarla ilgili hızlı bir internet taraması yapıp balıklar hakkında daha fazla şey öğrenebilelim diye bir kaynak dökümü çıkardı. Bütün akşam babam, abim ve ben o kaynakları inceledik.
Hiçbir zaman çenemi kapatayım diye balık vermediler bana. Ama anaokulundan bir çocuk, am ben oturacakken sandalyemi altımdan çekip canımın yanmasından çok sinirlenmeme sebep olduğunda, sakinleşmem için bana balık aldılar. Bademciklerim alındığında acım hafiflesin diye yeni balıklarımla ilgilendim. Büyümemle orantılı olarak akvaryumum ve balık sayım da büyüyordu. Balıklar hakkında inanılamayacak kadar çok şey biliyor ve başta tüm bunları başlatan kardeşim olmak üzere herkesi kendime hayran bırakıyordum.
Kardeşim anne babamın hatasıyla okula üç yıl geç başlamıştı. Liseyi yirmi bir yaşında bitirdi. Bu sırada ben on bir yaşındaydım ve artık kimse bana üzüldüğüm için balık almıyordu. Yine de harçlığımın bir kısmını balıklarımın yemine ve bakımına harcıyordum, arada bir de yeni balıklar alıyordum.
Abim Harvard Üniversitesi’ni kazandığında hepimiz çok sevindik. Hatta, abim mutluluğundan bana daha büyük bir akvaryum hediye etti. Bunu küçük çaplı bir törenle de kutladık. Ama benim mutluluğum çabuk söndü. Gerçek kafama dank etmişti: Abim yurtdışına gidiyordu, belki de bir daha asla dönmeyecekti.
Abimin gitmesinden önceki son akşam bir hoşça kal töreni düzenledik. Ne kadar üzgün olduğumu biliyordu. Bu yüzden beni bir kenara çekti ve sordu: “Gitmemi istemiyor musun?” Başımı evet anlamında salladım. “Hayatımın fırsatını kaçırayım mı?” Başımı hayır anlamında salladım. Beni yanağımdan öpüp su dolu bir torba uzattı. İçinde rengarek bir balık vardı, tüm balıklarımdan daha güzeldi. “Yanlış hatırlamıyorsam geçen gün kimsenin sana üzüldüğün için balık almadığını söylüyordun.”
Abim ertesi gün Amerika’ya uçtu. Bense okuluma devam ettim. Balıklarımın üstüne titrer olmuştum, özellikle de abimin son verdiğine. İlginç olan, yarım yıl sonra abimin bana verdiği rengarenk balığın ölüvermesiydi. Benim tüm balıklarım en az bir buçuk yıl yaşar.
Hemen o gün abimi aradım. Normalde onu rahatsız etmemek için sadece hafta sonları arıyorduk. Abim de her hafta sonu o haftanın dökümünü veriyordu. Ama bekleyememiştim. Sabırsızca bilgisayar ekranına bakıyor, abimin görüntülü aramaya cevap vermesini bekliyordum. Cevap vermedi. Parama kıydım ve cebini aradım. Yine cevap yoktu. Annemler sınav haftası olduğu için telefonunu kapatmış olabileceğini söylediler. Ben de haftas onunu bekledim.
Abimle bir türlü iletişim kuramıyorduk. Aradan iki hafta geçmişti. Başına bir şey gelmiş olmasından korkmaya başlamıştım. Annem ve babam belli etmiyorlardı ama onlar da endişeliydiler. Bense cidden aklımı kaçırmak üzereydim. “Şimdi orada sabah olmuştur.” düşüncesiyle gecenin bir yarısı kalkıp abimi aradığım zamanlar oldu. Sonunda annem ve babam üniversiteye elektronik posta atıp abimin durumunu sordular. Gelen cevap endişe vericiydi. İki haftadır hiçbir derse, onu da geçtim, hiçbir sınava girmemişti. Kaldığı yurdun yönetimi arandı, soruldu, yok. İki haftadır yurda adımını atmamış. Ulaşabildiğimiz tüm arkadaşlarına sorduk. Kendisini iki haftadır gören yok. Onlar da abimin Türkiye’ye döndüğünü zannetmişler.
Amerikan polisine başvurduk. Geceleri uyuyamıyordum. Sınavlarım çok kötüydü. Balıklarım teker teker ölüyorlardı. Kendimi balıklara verdim. Ölenlerin yerine yenilerini alıp sayıyı sabitledim. Her gün aynı saatte sularını değiştirdim. Akvaryuma ikinci su temizleyiciyi aldım. En pahalı, en kaliteli yemlerden verdim. Balıklarım yine de ölüyorlardı.
Veterinere gittim. Hiçbir sorun bulamadılar. Kös kös eve döndüm. Geriye beş balığım kalmıştı, yeni balık almadım.
Birkaç gün sonra tek bir balığım kalmıştı, o da can çekişiyordu. Bu, en uzun süre yaşayan balığımdı, tam üç yıldır bu akvaryumdaydı. Akvaryumdaki ölü balıkları diğer balıkların yanına gömdüm, suyu değiştirdim, kalan balığıma yem attım. Yemedi. Balık kepçesiyle birkaç kez dürttüm.
Zavallı balık bir hafta can çekişti. Her sabah öldüğü düşüncesiyle uyanıyor, onu can çekişir halde buluyordum. Bir hafta sonra uyanıp da akvaryumda tur attığını görünce küçük bir çığlık attım. Suyunu değiştirip yem verdim. Yemi yedi.
Ben mucizelere inanırım. Bu yüzden başından beri biliyordum. Burnumu akvaryum camına dayayıp hem balığa hem kendime sordum: “Bugün abimden haber alacağız değil mi? Sen onu temsil ediyorsun. Senin hayata döndüğün gibi o da bize dönüverecek.” Balık cevap vermedi, onun yerine ağzından kabarcıklar çıkardı.
Mucizeler gerçek olur. Abim eve döndü. Çok yorgun görünüyordu ama sağlıklıydı. Gelir gelmez uyudu. Uyanmasını bekliyorum. Ne olduğu önemli değil, sormayacağım. Onun yerine gidip bana balık alacağız. Birlikte, tıpkı ben küçükken olduğu gibi. Defne ÖZYURT 7-C