Benim bir çalar saatim. Gerçekten şu
koca dünyada en çok acı çeken şey kesin benim. Her türlü dayak
yiyorum. Sabah kaldırdığımda dayak yiyorum. Kaldırmayayım dayak
yemeyeyim diyorum. Kaldırmıyorum uyanıyor. Bana bakıyor. “Hiii
saat kaç olmuş” deyip beni yere atıyor. Her sabah öleceğim
diye ödüm kopuyor. Her gün aynı işkence. Allahım ne olacak bu
benim çektiğim. Ayrıca işine gittikten sonra çok sıkılıyorum.
Gerçi eve geldiğinde de hep mutfakta ya da salonda.
Sırf gece 12.00'da görüyorum onu
bazen banyoya giderken kapının önünden geçiyor. Onunla kalsa
iyi. Etrafı çok dağınık bırakıyor. Sadece beni değil diğer
arkadaşlarım da rahatsız oluyor. Dün aramızdan şöyle bir
diyalog geçti.
- Of ya! Bu nasıl insan! Buna insan denmez. Bir şey denir de şimdi terbiyemi bozmak istemiyorum,dedi yastık.
Sürekli ağzından salya sümük
akıyor. Saçındaki kepekler, bitler üzerime düşüyor diye ekledi
- Çok doğru söylüyorsun kardeş, geçen içime kokmuş peynir attı dedi üzerinde bir yığın kağıt olan geri dönüşüm kutusu.
En yakın arkadaşım olan
halıda araya girdi.
- Ya çalar saate sorun bakalım her gün ya üstüme atıyor ya da ona vuruyor. Her sabah bizi uyandırıyor, dedi.
Bir bavulun içindeki diş fırçası
da söze karıştı.
- Ağzını içi tam bir mikrop yuvası bir de siz görseniz... Bakteriler,çürükler ooo. Ev yapıyorlar sanki.
İşte o gün diş fırçası ile
arkadaş olduk ve hiç dostluğumuz bozulmadı
Melis BOZDEMİR
6-A