20 Ocak 2014 Pazartesi

KEMİK TARAK

Ah Ayşe’m ah deyip nurlu yüzüne inen birkaç damla gözyaşı ile bir anda kendisini eskide gördü. Genç, kuvvetli, tuttuğunu koparan, tam bir aslan. Tırnaklarını kazıyarak karı koca birlikte çalışmışlardı. Eteklerinde annelerinin peşinde koşan evlatlarının attığı çığlıklar kulaklarında bir kez daha çınladı. Bazen ekmek bulamadıkları, bazen aç kaldıkları, bazen karlar altında ailecek üşüdükleri aklına geldi. Olsun yine de ne güzel günlerdi onlar. Şu an birçok insanın isyan ettiği zor günlerini derinden bir oh çekerek andı. Bir arada her şeye karşı koymak, birlikte hayatla savaşmak ne güzeldi. Tarlada işleri bitince Ayşe ile köylerindeki evlerinde traktörün arkasındaki römorkta oturup söyledikleri türküler günün en güzel saatleri idi. ‘Çanakkale içinde aynalı çarşı …’ Her ilkbaharda Ayşe’me söz verir gidip de aynalı çarşıdan istediği kemik tarağı bir türlü alamadığını hatırlardı. Ne gururlu kadındı, ne cefakar, ne anaydı o… Çocuklarına bir şeyler alsın diye her sene o tarağı aldırmazdı. Ömürleri hep çalışmakla geçmişti. Ama evlatları vardı. Onların büyüdüğünü görmek, hayata katlanmayı kolaylaştırıyordu. Zaman içinde, düşmanın top mermileri ile dövülmüş, batan gururlu savaş gemilerine şahit olmuş o kutsal topraklar üzerinde Ayşe’sine bir evcik yapmıştı. Ne heyecanla ne mutlulukla evlerini yerleştirmişlerdi. Dedesinin Çanakkale savaşından kalan tüfeği ve süngüsü ile mermiliğini yatak odasına büyük bir heyecanla asmışlardı. Şimdi hayat, savaştı. Alnı ak ayakta kalabilmekti. Yedi düvele karşı savaşta idi sanki. Çoluk çocuk evlenip evden uçtuktan sonra, Ayşe’sine sonunda alabildiği kemik tarağa bir baktı. Tarağın bir tarafı erimiş, bir tarafı da yamulmuştu. Ne sevinmişti Ayşe’si… Günlerce cebinde gezdirmiş kırlaşmış örgülü saçlarına kıyıp da sürememişti. Ah Ayşe ah diye bir daha iç geçirdi. Senelerce o mert kadına bir tarak alamamış, aldığında da ikisinin alın teri, gençlikleri olan evleri bir elektrik kontağından yanmıştı. Evlerinin küçük bahçesindeki kuyunun beton basamağına iki ihtiyar olarak oturmuşlar, hala türkü söylüyorlardı. Artık kemik tarağın onun için ne önemi kalmıştı? Kimse bunu sorup öğrenemeyecekti. Ayşe’si hasta idi. Hatıralarını hatırlayamıyor ama geride kalmış bir arzu ile tarağı ellerinde sıkı sıkı tutuyordu. Çoluk çocuk, ev bark her şey arkada kalmıştı. Ayşe birden ayağa kalktı, hayret, bir genç kız edası ile gülümsedi ve şöyle dedi: - Sana hayatım boyunca hiç güzel şeyleri seslendiremedim. Sen de bana söylemedin. Biz hep sessiz, gözlerimizle konuştuk. Gururumuz kırılır sandık ama şimdi yüksek sesle dile getireceğim. Bu kemik tarak senin bana verdiğin en güzel hatıra, her şey yıkılsa da, yansa da, yok olsa da bu tarak bizim geçmişimiz. İrademiz zenginliğimiz ve birbirimize sevgimiz, saygımız. Biz birlikte çok yangınlar atlattık. deyip boğazın rüzgarına karşı saçlarını açıp eşine gülümsedi. Ece Meltem KARACA 8-B