Merhaba,
ben bir deveyim.
-Gerçekten
“deve” misin??? Sorularına yanıt, evet gerçekten deveyim.
Adım,
Camel. Size çölde geçen bir günümü anlatacağım. O zaman hemen başlayalım. Ben
çölün en ünlü devesiyim. Gelen bütün turistler beni çok seviyor, biliyor
musunuz? O kadar da sevilecek bir tarafım yok. Biz develer çok
dayanıklıyız. Biliyorsunuz ki biraz cüsseli bir yapıya sahibiz. İnsanlar bana
ilk yaklaştıklarında görkemli duruşumdan biraz ürküyorlar. Sakin duruşuma
bakarak yavaş hareketlerle bana yaklaştıklarında benim ne kadar arkadaş canlısı
olduğumu anlayabilirler. Bilirsiniz ki biz develere çöl gemileri derler. Üç
hafta yemeden, içmeden, aç susuz çölde yürürüz de yürürüz, o kadar
dayanıklıyızdır yani. Bizim çölde çok sevdiğimiz bir diken vardır. Gördüğümüz
yerde o dikeni koparır çiğnemeye başlarız. Keskin diken ağzımızda yaralar açar,
o yaralardan kan akmaya başlar. Tuzlu kanın tadı dikenin tadıyla karışınca bu,
çok hoşumuza gider. Böylece yedikçe kanar, kanadıkça yer karnımızı doyururuz.
Gelen turistler gezmek için benim üstüme bindiklerinde ilk başta düşeceğim diye
çok korkuyorlar. Ama sonra bir de bakıyorum ki arkadaşları onların
fotoğraflarını çekmeye başlamış. E, tabii ki başrol her zamanki gibi benim.
Onları ağır ağır adımlarla çölde gezdirmek, kahkahalarını dinlemek çok hoşuma
gidiyor ve turistleri çok seviyorum. Benim en sevdiğim tur rehberi Faysal. O da
beni çok sever. Onun grubundaki insanlara her zaman beni tavsiye eder. Faysal çok
tatlı ve çok ponçik bir insan. Biz sabahları genellikle 8’de uyanırız ve
insanları uyandırmak için horozlar nasıl ötüyorsa biz de horozların öttüğü gibi
garip sesler çıkarırız. İnsanlar bu sesten pek fazla hoşlanmaz. Ama bazen biz
insanları sinir etmeyi çok seviyoruz çünkü insanlar sinirlenince çok tatlı
oluyorlar.
Bu
güzel günümde bana eşlik ettiğiniz için teşekkür ederim. Benimle hiç
karşılaşmadıysanız çöle bekliyor olacağım. Ece BEKİT 7-A