Alarm çaldı ve benim bugünkü operasyon
için hazırlık yapmam lazım. Hemen kalkıp banyoya gittiğimde aynada benden başka
bir yansıma vardı. Bu adam nedense samuray gibi giyinmiş ve katana
kullanıyordu.
Arkama bakmaya korktum. Her
fırsatta beni kesecekmiş gibi kılıcını boynuma uzatmıştı. Benden ne istiyorsun
diye sordum. O maskesini çıkardı. Bu oda arkadaşım Chris’ti, rahatladım. O
Amerika’dan geliyordu ve şaka yapmayı çok seviyordu. Ona kostümü nereden buldun
diye sordum. O da bana geçen yılki Kyoto’daki savaşın ardından samurayın
birinden aldığını söyledi.
Neyse, ben güverteye çıktım ve
kaptana karaya daha ne kadar kaldığını sordum. O bana kestirme yoldan gitmezsek
1 veya 2 saat içinde varacağımızı söyledi. Ben de arkadaşım Edward’la buluşmak için
oyun odasına gittim, orada oyun konsollarından birini bizim için kapmıştı bile,
yanında da Alphonose vardı. 4 kişi oyun oynamaya başladık. Fark etmeden karaya
varmıştık bile, hemen hazırlanıp güverteye çıktık.
Güverteye çıktığımda
vardığımız adanın daha küçük olmasını bekliyordum. Bu ada ve içindeki şehir
kocamandı ve şu ana kadar yapılacak en büyük operasyon gibi duruyordu. Çünkü
ada sakinleri teknolojiyi dibine kadar kullanıyordu. Bizi, yani en gelişmiş ve
büyüyü en iyi kullanan ekibi, kod adıyla S-189’u bu yüzden bu göreve
yollamışlardı demek.
Gemiden indik ve şehre doğru
yürüdük. Ben ve Alphonose orada biraz araştırma yaptık. İsyanı başlatan kişi Frank
Archer diye bir adamdı ve bir kolunu Kyoto savaşında kaybetmiş. Yarbayın evinde
konaklıyordu ve çok koruma vardı. Ona ulaşmak biraz zordu ama biz yine de deneyecektik.
Gece olduğunda tüm ekip içeri
girdik. İçerideki adamları sessizce etkisizleştirip Frank Archer’ı aramaya
koyulduk. Sonra Edward; Archer ve Yarbay’ın konuşmasına kulak
misafiri oldu. Sonra bize anlattı: Yarbay’ın dediğine göre bir silah varmış ve
bu silah için insan kanı gerekiyormuş ve insan kanı için tüm ada sakinlerini
öldüreceklermiş. Deniz TOZLU 7-A