Kıvrımlı
dağ yollarından sağlı sollu yeşil tepeleriyle donatılmış ağaç denizlerinin
arasından vardık Karadeniz’in Gümüşhane’sine. Yolculuk çok uzun sürmüştü, ta
Ege kıyısından Karadeniz’in doğu ucuna kadar düz ve geniş ovalardan, dik
dağlardan ve yemyeşil ormanlardan geçerek vardık. Her tarafı yemyeşil çeşitli
meyve ağaçlarıyla dolup taşan anneannemin bahçesine vardığımızda bu yolculuğa,
uzun da olsa, değmişti.
Bu
bahçe çok büyülü bir yer. Kuşların cıvıldaması ve ineklerin mölemesi duyuluyor.
Ama en güzel seslerden biri yaprakların rüzgârda fısıldaması ve diğeri de
dağlardan şakır şakır şarkı söyleyerek akan suların sesi. Burası büyülü bir yer
çünkü burası çok doğal bir dünya. Hem de o kadar doğal ki suların şakırdaması,
dağların o güzel sıcağı, rüzgârın o doğal esintisi. Bunların hepsi benim canım
Gümüşhane’mde. Burası öylesine doğal ki insanı imrendiriyor. Burası öyle güzel
ki oksijen tertemiz geliyor, burası öyle bir yer ki insana büyü yapıyor, onu
oraya hapsediyor. Ceviz ağaçları elma ağaçlarına kardeşlik ediyor. Arılar
çiçeklerle dans ediyor. Güneş ise doğayı doğa yapıyor.
Ben
bu büyülü bahçeyi unutamıyorum ve o kadar akılda kalıcı ki resmen beynim
doğadan kendine kopyala yapıştır yapmış gibi. Gözlerimi kapattığımda kendimi bu
doğal bahçede hissediyorum. Ama bu doğal
güzelliği tekrar gözlerimle görerek yaşamak istiyorum. Deniz ÖKTEM 7-A