Daha dün gibi hatırlıyorum. Yolda
telaş içinde yürüyen iki genç ile tanıştım. Bana en yakın kafenin nerede
olduğunu sordular. Telaş içinde kafe aramalarına şaşırdım ve merak ettim. Tarif
edeceğimi söyleyip nedenini sordum. Söylemek istemediler ama sonunda baklayı
ağızlarından çıkardılar. Ömür uzatmanın yolunu öğrendik dediler. Eğer
öğrendikleri karışık bir duayı okuyup bir kafede oturursanız burada
geçireceğiniz bir saat bir dakikaya eşit oluyormuş. Hiç inanmamıştım. Siz onu
benim külahıma anlatım dedim ama en yakın kafeyi de tarif ettim.
Ertesi
gün arkadaşlarla biraz zaman geçirmek için kahveye gidiyordum. Aklıma gençlerin
bana yardımım karşılığında öğrettikleri sır gibi dua geldi. Kahvenin önünde
bekleyen arkadaşlarıma da bu ömür uzatma duasını anlattım. Hiç inanmadığımız
halde kaybedecek bir şey yok nasılsa deyip duayı okuduk ve kahveye girdik.
Saate baktım, üç buçuktu. Arkadaşlarla sohbet edip çay, kahve içtik, tavla
oynadık. Çok güzel zaman geçirmiştik. Hep beraber kalktık. Dışarı çıkınca
tekrar saate baktığımda gözlerime inanamadım. Sadece bir dakika geçmişti. Oysa
biz en az bir saat oturmuştuk.
Bu
olaydan kimselere bahsetmedik. Her gün buluşmaya karar verdik. Bugüne kadar iki
yüz kırk kez buluştuk. Yani on gün yerine dört saat tükettik ömrümüzden.
Hepimiz çok mutluyduk. Ömrümüzü uzatmak kadar arkadaşlarla beraber olup gülüp
eğlenmek de bizi mutlu ediyordu. Mutlu olduğumuz için ruhumuz da genç
kalıyordu. Mutluluk, gençliğin ve iyi yaşamanın sırrıydı. Mert ÖZTÜRK 7-A